UNUTULMUŞ MAHALLE Tür:Hikaye

UNUTULMUŞ MAHALLE
Güzel bir bahar havası yaşanıyor, ağaçlar yeşillerle donatılıyordu. Bahçeler rengarenk boyanmış, insanların bakışlarına bir huzur doluşmuştu. Mahalleye renk gelmesi ile birlikte altı kafadar da bir arada geçirecekleri zamanın artmasına seviniyorlardı. Kış aylarını sevmezlerdi. Çünkü kış demek soğuk demek ve soğuklarda hava daha erkekn kararıyor, eve daha erken girmeleri gerekiyordu. Ailelerden azar işitmemek gerektiğini hepside çok iyi biliyorlardı. Çocuktan bu yana hepside aynı mahallede birer kardeş gibi büyümüşlerdi. Yıllar yılları kovaladı ve sonunda lise çağlarına geldiler. Her biri farklı liselere devam etmekteydiler. Ailelerinin durum ve isteklerine göre adım atma zorunluluğu nedeni ile liseye kadar beraber okumalarına rağmen lise çağlarında farklı yollara sapmak zorunda kaldılar.
Abdullah; Türk ve Sünni bir aileden geliyordu, mutaassıp aile de yetiştiği için ailesi dini eğitim almasını ve bu yolda ilerlemesini istiyordu. Abdullah bu nedenle lise eğitimini İmam Hatip Lisesinde devam ettirecekti.
Said; Kürt ve Mutaassıp bir ailenin çocuğu idi. Ailesi dindar olmasının yanı sıra maddi durumlarının iyi olması nedeni ile okulunu cemaate bağlı özel okulda devam etmesini istiyordu. Bu nedenle dini bir kolejde devam edecekti eğitimine.
Anuş; Ermeni bir aileden geliyordu, aile Ermeni olduğu için kızlarını Türk okullarında değil Ermeni lisesinde okutmak istiyordu. Anuş eğitimine bu nedenle Ermeni lisesinde devam edecekti.
Önder; Karadenizli bir aileden geliyor ve aslı Gürcü idi. Aile Türk gelenek ve görenekleri ile yetiştirdikleri evlatlarını Askeri lisede okutmak istiyorlardı. Çocukları asker olacak ve geleceğini de garanti altına alacaktı. Önder askeri okula yazıldı, eğitimini bu yolda devam ettirecekti.
Haydar; Alevi bir Türk aileden gelmekteydi. Ailesi okusun büyük adam olsun diyerek, maddi imkanları da el vermediği için düz liseye yazdırmışlardı Haydar'ı. Haydar mahalledeki lisede eğitimine devam edecekti.
Özgür; Alevi bir Kürt aileden gelmekteydi. Ailesi iyi okumaz, derslerden de kötü diyerek Özgür'ü meslek lisesine yollamak istedi. Meslek lisesine yazılan Özgür mesleki eğitim alarak devam edecekti eğitimine.
Altı arkadaş yıllarca bir birlerinin ne olduklarını umursamadan, aralarındaki farklılıkları gözetmeden, kardeş gibi büyüdüler. Bu yıl liseye de gitmek istemiyorlar çünkü her biri bir tarafa dağılacaktı. Hiç bir şeyi umursamadan arkadaşlıklarını en saf hali ile devam ettirmekteydiler. Aralarında çak fazla bir fark olmamakla birlikte Ramazan aylarında oruç tutanlar, tutmayanlar oluyordu. Kimisinin ailesi Camiye giderken Anuş'un ailesi Kilisede, Özgür'ün ailesi ise Cem evinde ibadetini görüyordu. Haydar ise ibadeti hiç bilmez yalnızca büyüklerinden Hz. Ali hikayeleri dinlerdi. Zaten hiç birisi anlamazdı bu ibadetlerden, sadece ailelerinden gördükleri dahilinde konuşur dururlardı. İbadetlerin dışında en büyük farklılıkları, her birinin ayrı memleketlerden olması idi ki memleketlerini de o kadar iyi bilmemekteydiler. Kendi aralarında bilmedikleri bu farklılıklar umurlarında bile değildi. Okuldan birlikte kaçar, beraber futbol oynar, hep birlikte meyve ağaçlarına dalarlardı. Aralarında sadece Anuş'a inisiyatif gösterirlerdi. Çünkü Anuş içlerindeki tek kızdı ama Anuş'u kız olarak görmemekteydiler. Ta ki Abdullah, Anuş'u bir kız gibi görene dek.
Lise çağları aşk yıllarıdır. Saf sevgiler doğar insanın yüreğinde ve masumane bakışlar ile şiirsel sözler ile aşlar ilan edilir aralarda. Abdullah Anuş'a bu saf sevgiyi duymaya başlamış, arkadaşlar arasında da bunu dile getirmişti. Hepsi bu olayı sevinç ile karşılamış ve onaylamışlardı. Artık arkadaşlar arasında evli çift var muamelesi ile dostluklarını devam ettiriyorlardı. Birini parası hepsinin parası, birinin imkanı her birinin imkanı idi. Okullar açılana kadar her anlarını öyle güzel geçirdiler ki bir tatil dönemini yıllara sığdırdılar. 
Okullar açıldı, güz dönemi ile beraber arkadaşların yolları da yavaş yavaş ayrılmaya başladı. Zaten böyle olmaz mı derin ayrılıklar. Önce ara ara görüşmeye başlarsın, sonra birden bıçak gibi kesilir görüşmeler ve sonunda bir birinden çok uzaklarda iki dost kalır o da hatıra düşer ise. Bizim arkadaşlar bilmiyorlar tabii ki bu durumu. Düşünecek pek bir deneyimleri de yoktu zaten. Lise eğitimlerinde farklı ailelerden gelen bir çok arkadaşla karşılaştılar ve o zamana kadar öğrendikleri basit düşünceler keskinleşmeye başladı. Ailelerden ufak tefek duydukları önemsiz saydıkları konular okullarda daha yoğun düşüncelere maruz kalmış arkadaşlar eli ile keskinleşmeye başlamaktaydı. 
Abdullah, okulda daha bir bağnaz bilgiler almaya başlamış, oruca, namaza, ibadete ağırlık vermişti. Aile si bu zamana kadar bu kadar baskılı yetiştirmese artık tam manası ile dine yönelmesini de istemekteydiler.
Sait, cemaat okulunda hem İslamı yoğun olarak yaşamakta hem de kendi öz geçmişine yoğunlaşmaktaydı. İlk defa geçmişin acı yüzü gün yüzüne çıkmakta ve tarihi bilgiler ile devlete sırt dönmekteydi. Çünkü geçmiş sadece acı dolu idi. Lakin daha ılımlı olan ve imkanlarının da iyi olmasından aile tarafından sakin yetiştirilmekteydi. Okulunda da gördüğü eğitim ile ileride iyi bir yerlere geleceğini biliyordu.
Anuş, okula devam eder iken ilk defa kendi soyunu bu kadar derinlemesine tanıyor ve geçmişin küllerini eşeliyordu. Geçmiş tarihle yüzleştikçe bir yandan da nefreti de artıyordu. Ermeni idi ve mahallesinde bu tür söylemler ile karşılaşmamıştı.
Önder, askeri okulda tarihi konuları alıyor ve şanlı tarihi ile gurur duyuyordu. Her geçen gün Türkün Türkten başka dostu yok düşüncelerine dalıyordu. Aileden de Gürcülüğü öğrenmediği için önemsemiyor, daha doğrusu bilmiyordu.
Haydar, okulda eğitimine devam eder iken kendi ailelerinden duyduklarını burada daha farklı öğreniyordu. Hiç kendi aslına değinen bir konu ile karşılaşmıyor bu duruma da şaşıyordu. Din derslerinde bile ailesinin anlattıklarından başka durumlar ile karşılaşıyordu.
Özgür, Mesleki eğitimini alır iken ilk defa başka konularda kendisini geliştiriyor ama genel kanaatte hiç bir işe yaramadıklarını, sadece ara eleman olarak ilerleyebileceklerini görüyor, bu duruma içleniyordu. Eğitimi de yüzeysel almakta pek fazla bir şey öğrenemiyordu. En önemlisi de düşünecek hiç bir şey yoktu.
Bu çocuklar, bu yaşa kadar hiç bir farklılık görmemişler ve kardeşliklerini bozmamışlardı. Lakin yeni dönem bir üst seviyede öğretim sunar iken diğer taraftan da ayrıksılıklarını ortaya koymaktaydı. Ailelerin tutumundaki bilinçli değişimle de çocuklar bir birlerinden uzaklaşmaya yada kutuplaşmaya başlamışlardı. Aşk gibi yüce bir duygunun ağırlığında ezilen Anuş ve Abdullah artık bir birlerine eskisi gibi bakamıyorlar, aşkı zihinlerinin karanlığına gömmeye başlıyorlardı. Felaket sadece okullarından gelmiyordu. Aynı hafta haberlerde de farklı konular işlenmekte ve düşünsel ayrılıkları tetiklemekteydi.
''İyi akşamlar sayın seyirciler, Doğu Anadolu'da olan karışıklıklar nedeni ile...'' Diye başlayan haberler. ''Ermeni diasporası...'' Diye devam eden haberler. ''Dersim katliammı, değil mi?...'' Diye sürdürülen haberler. Toplumu ister istemez ayrıştırmaya yetiyordu. Bütün haberler bir yerlerde bir şeyler oluyor diyerek başlıyor ama neden bir yerlerde bu durumlar yaşanıyor demiyordu, denmezdi, denmeyecekti.
Aileler de izledikleri haberlerde, kendi çevrelerinde sohbetlerde edindikleri tavır ile çocuklara baskı yapıyorlardı. ''Bir daha onunla, onlarla görüşmeyeceksin, bizler kendi soyumuza ihanet edemeyiz, onlar bizden değil, ötekiler ile arkadaşlık yapılmaz, dinimiz bunu emreder...'' Söylemleri ile çocukların beyinlerini yıkamaya başlamışlar ve her birini diğerinden ayırmışlardı.
Ne oldu? Her şey çok güzeldi, birlik vardı, kardeşlik vardı, hani bir ömür dostluk vardı arada, hani aşk, evlilik? Bu çocuklar bu zamana kadar farklı değiller miydi? Oysa baskılar olmasa idi birini diğerinden kim ayırabilirdi ki?
Derin ayrılıkların ardından bir birlerinden kopan çocuklar, mahalle baskıları neticesinde her biri farklı mahallelere taşınmak zorunda kaldılar. Aradan yıllar geçti ve bir daha birbirlerinden haber alamadılar. Bir kardeşlik serüveni de dış etkenlerden dolayı son buldu.Geçmişteki kardeşler yıllar sonra bir biri için Yobaz, Dinsiz, Ermeni dölü, Kürt bölücü, Türk ırkçısı,Soysuz olmuşlardı... Oysa Irkları ve Dinleri tanımadan evvel her şeyleri aynı idi. Onları ayıran sadece dışarıdan söylenen saçamlıklarla dolu sözlerdi. Hiç birisi soramadı. Bizi ayrıştırmak kimlerin menfaatineydi diye. Çünkü sormak kadar tehlikeli bir durum yoktu bu hayatta...
Değerli dostlarım Irk ve Din ayrılıkların yaşanmayacağı güzel zamanlara dileklerimle hepinizi canı gönülden selamlıyorum. Saygılarımla...
Yazar:Mitra

0 yorum:

Yorum Gönder