CEZA EVİNDE BİR GECE... Tür: Hikaye

CEZA EVİNDE BİR GECE
Kavga esnasında alınmıştım. Emniyete gider iken bırakılacağıma o kadar güveniyordum ki, ''sadece bir kavga, ne olacak'' diyordum. Emniyette bir şahsın yaralandığını ve mahkemeye çıkarılacağımı öğrenince şok olmuştum. Yine bir umut kapısı, mahkeme serbest bırakır düşünceleri sarmıştı beni. Lakin sabaha kadar karakolda zaman geçer mi? Geçmez tabii ki. 
-Duvar bana bakıyor ben duvara, arada bir başka arkadaşlar geliyor sohbet etme imkanı buluyoruz da, gecesi zordur buranın, ne çay veriyorlar, ne de sigara. Oooof bunaldım iyiden iyiye. Düşünceler beynimi kemiriyor, hemen mahkemeye çıksam da tahliye edilsem.
Ne o gece olur, nede sabah. Zordur karakolda geçen zaman. Lavabo ihtiyacını izinle giderirsin, suyu izinle içersin ve bütün bunları da karakol görevlisinin keyfi yerinde olur da izin verirse ancak uygulayabilirsin. Hele birde sigara kullanıyor isen hepten yandın. Zaman geçmek bilmiyor, dakikalar durur ve heyecanla bekleyiş başlar. Bu arada saat gece yarısına yaklaşmıştır. Uyku bastırır, yastık niyetine ya ayakkabını kullanırsın yada üzerindeki kıyafetlerinden birisini.
-Uyuyamıyorum. Keşke bu gün hiç çıkmasaydım evden. Acaba ne olacak. İlla ki bırakacaklar ama neden bunca saat burada bekleme sıkıntısına sokuldum ki? Neyse bu kadar sıkıntıdan bir şey olmaz yat rahat rahat ve mahkeme salonundan yolunu al. Uyumalıyım, bu uykusuzluk ile gün geçmez.
Sabah olur, hazırlık aşaması bitirilene kadar bekletiliyoruz, süre hiç hızlandırılmaz. Nedense akşam sefasına kadar beklenmek zorunda olunur. Sonunda toplu olarak diğer kafeslerden tutuklular da toplanır ve adliyenin yolu tutulur. Yolda sohbet edilir iken aslında kimse sohbetle ilgilenmez. Sadece mahkeme sonucu boğar düşünceleri. Adliye'ye gelinir. Sıraya sokulur dosyalar ve sırası ile çağırılırlar. İşin en kötü tarafı da nöbetçi mahkemeler dosyalar ile fazlada ilgilenmezler. Polis üst yazısına dayanarak tevkif yada tahliye kararı verirler. 
-Sıra bende, oh çok şükür ki tahliye olacağım ve gece boyu yaşadığım sıkıntılar son bulacak. Allah'ım sen biliyorsun adaletsizliğe hüküm vermezsin. Hadi Bismillah diyelim.
İçeri alınıyoruz, hakim en ciddi hali ile dosyayı inceliyor ve kararı veriyor. Başlıyor dudaklarından sihirli kelimeler dökülmeye. ''Türk Ceza Kanunun bilmem kaçıncı maddesinin, bilmem kaçıncı bendinin, bilmem kaçıncı fırkası uyarınca...'' Diyor ve sonu her zaman olduğu gibi anlaşılmıyor. Bu gibi durumlarda polislere sormak daha net bir yanıt almanızı sağlıyor.
-Sorduğuma, soracağıma bin pişman oldum. Nasıl oldu da tevkif edilmeme karar verildi? Sadece bir kavga idi ve sanırım biraz ileri gittik, kemik kırılması olmuş ve kendi aptallığımdan dolayı sonunda tutuklattırdım kendimi. Suçluyum evet ve cezamı çekmeliyim. Yine de masumum yani bilinçli bir şey yapmadım ki. O da zorlamasaydı, biliyordu kavganın çıkacağını.
Sonunda hapishane yolu tutulur. Polis arkadaşlar son anlarda gayet ılımandırlar ve hesap sizden olmak kaydı ile bir yerde oturup dışarıda son defa yiyebileceğiniz bir yemek imkanı sunabilirler. Tabii ki bu sadece bir kaç kişi olduğunuzda yada karakoldan gittiğinizde olur. Çünkü Emniyetten gidişler bu kadar esneklik ile gerçekleştirilemez. Yemek için bir kebapçıya geçtik, Gerekli olabilecek sigara gibi malzemeleri de temin ederek ceza evi yolunu tuttuk. İçeri ilk girişte asker aramasından ardından da personel aramasından geçerek kayıt işlemleri tamamlandı. Kapı altı denilen yerde oturmaya ve kaderimin tayin ettiği sonumu beklemeye başladım. Sonunu bilememek ne kadar gariptir.
-Lanet olsun, kör karanlıkta gibiyim. Her yer üstüme üstüme geliyor. Tanımadığım bir ortam, kör karanlıkta gibiyim. Neyse ki burası o kadar ürkütücü gelmiyor. Koğuşlar nasıl acaba? Allah sonumu hayır etsin. Ama neden bunca zulüm, acı, keder, göz yaşı hep mazlumlara olur da Allah buna müsaade eder?
Dağıtım için diğer gelenler ile birlikte listelere alınır ve koğuşlara dağıtılırsınız. Beni sanırım 3. Koğuşa gönderiyorlar. Yola çıktık ve teker teker dağıtıma başladık. İnsan bu yolda hep düşünür keşke bir önceki yerde kalsaydım diye ama nafile. Bir defa yola çıktın mı geri dönüşün olmuyor. Koğuşların önünden geçer iken insanı öyle karmaşık düşünceler alıyor ki? Bir dakika bir gün gibi geçer mi insan ömründe? Geçiyor işte.
-Nereye düştüm ben? Nasıl bir yer burası? Bu insanlar ne kadar gaddar görünüşlü. Her biri insan azmanı gibi. Yüzlerinden cellatlık okunuyor. Ben bunların içerisinde nasıl yaşayabilirim? Korkuyorum çok korkuyorum.
İçeriye girersin ve bambaşka bir dünyaya merhaba dersin. Hiç kimse tanıdık değil ve korku ile bütünleşen düşüncelerin insanların sana farklı görünmesine yol açar. İçeriye girdiğin an kurallar serisi çıkar karşına kimse ile konuşamazsın, çekilir sadece köşede gösterilen bir yerde içeriye girene kadar beklersin. İçeride ilk olarak heyet denilen koğuş yönetimleri tarafından sorgulanır ve kuralları dinlersin. Dışarıda kuralsız yaşayanlar burada kurallara bağlı kalırlar. Adeta korku imparatorluğunun içerisindesin. Her biri ayrı ayrı suçlardan toplanmış, suç dünyası dışarıdan izole edilmesi gereken insanlar ile dolu ve burada çilelerini doldurmaktadırlar. Toplum bunu canı gönülden istemekte ve devlet yasalarını geçerli kılmak için uygulamaktadır. 
-Tanrı bu kadar basit mi düşünüyor acaba? Neden ceza evlerine gerek var bence suçları kendisi çözümleseydi ya. Böylelikle buralara gerek kalır mıydı? Ne kadar basit düşünüyoruz? Kim çok acı çeker ise o daha sevilen kul'muş? Bırak yahu acı ile iyi olma arasında nasıl bir bağlantı kurabiliriz ki? Lanet olası bana reva gördüğü bu durumu benden daha kötülere görüyor mu acaba?
İçeride en çok haberler izlenir. Gündem en son hali ile takip edilir, bunun yanı sıra içeride din çok revaçtadır. Öyle revaçtadır ki, Allah'ı kandıranları dışarıda net olarak göremeye bilirsiniz ama içeride günün 24 saati bir arada geçince, insanların tanrısal düşüncelerindeki saçmalıklarını ve tanrısallığın sadece darda bir tutunma dalı olduğunu gayet açık görebilirsiniz. İçeride ayrıca günler rutin bir halde geçer. İnsanlar gazete okur, bulmaca çözer, dini ibadetini gerçekleştirir, spor yapar, kitap okur, haberleri seyreder yada dışarıda yaptıkları, yapacakları, yapmak isteyipte başaramadıkları hayalleri konuşur dururlar. Gerçeklerden daha uzak hayali bir dünyanın içerisidir burası. Adli koğuşlar özellikle Mafia sistemine dayalı düşünceler ile yönetilir ve özenilen bir durumdur. Racon en geçerli kanun sistemidir ki bütün yaptırımlardan daha etkilidir. Racon dışı davrananlar en ağır cezalara çarptırılırlar. Çünkü racon bozulur ise düzen bozulur. Fakat başı bozuk olan düzenin sonunu düz göstersen neye yarar ki. İçeride ispiyon en ağır suçtur ama bu suçun işlenmediği yerde yoktur ne yazık ki. Her yerde olduğu gibi çok dürüst olur iseniz burada da kandırılan saf inançlılar gibi kandırılırsınız. Hani derler ya kabadayı alemi diye, işte bu tamamen yalan bir sözdür. Emniyet ile yada destekli bürokratlar ile çalışmayanlar genelde delikanlıca vurulup ölenlerdir. Her şey öğrenilir, haber saatine geçilir. Haberlerde savaşlar, yolsuzluklar, dolandırıcılıklar ve ne kadar ahlak dışı haber var ise geçer. Geçer de kafayı kurcalar da geçer. Sonra insan eğer gerçek anlamda sorgulamaya başlar ise dalar düşüncelere de bir türlü bulamaz çıkmazdaki yolunu.
-Düşünüyorum da düzen baştan bozulmuş. Şuradaki katil Hamit, bir kişi hanesine saldırdı diye öldürmüş, almış 24 yılı boynuna. Düşünüyorum da ya toplu katliamlar yapanlar, savaş çıkartanlar, petroller için halkını satanlar, elmas için uşak olanlar ve diğer ırki, dini sevdalardan insana kıyanlar neden ceza verilmiyor? Bir tek bu mu? Ya şuradakine ne denir? Dolandırıcı İhsan, 300 tl dolandırmış. Suçu sabit ve cezası 5 sene. Düşünüyorum da türlü türlü duygular ile dolandıran devlet destekli kurumlar milyon dolarları dolandırıyorlar da nedense bir gün ceza almıyorlar üstüne bir de plaket ile ödüllendiriliyorlar. Şuradaki adam ise Kadir, parasız kalmış yan kesicilik yapmış, gerçi iş sorunu nedeni ile yolsuz kaldığından alışkanlık haline getirmiş ama ya piyasada bir imza ile trilyonları kursağından geçirenlere beyefendi, hanımefendi denir iken buna neden yan kesici diyoruz bunu anlamış değilim. Garip Suat kardeş, sokaklarda büyümüş, ekmeksiz kalmış, orada burada hırsızlık yapmış, toplamda 20 yıl ile cezalandırılmış. Bu adamları savunanlara bile çantalı hırsızlar denir iken bunca suçun yükü sadece buradakiler mi diye de düşünmeden geçemiyorum. İçerisi suçlu dolu da dışarılar ak paklar ile mi yönlendiriliyor? 
Bu düşünceler ile gece yaklaşır, mahkumlar yeni gelenin etrafını sarar ve düşünmeye fırsat vermeden konuşurlar, konuşurlar. Aslında insanın kendisini boğmasına fırsat vermedikleri içinde iyi bir şey yaparlar kendilerini rahatlatmak adına. Oysa ne çok dertleri var, sorsan bin ah ile çıkarlar karşınıza. Lakin tek merakları senin suçundur, dışarıda ne var ne yoktur. Ve sonunda gece yat saati gelir, gün yorucu geçmiştir. Yeni bir gün için yatmak gerekmektedir artık. Yeni gelene uyku tutar mı peki?
-Ailem ne yapıyor acaba? Neden bu duruma düştüm? Gün geçer mi burada? Yıllar nasıl geçiyor? İnsanlar nasıl yaşarlar dört duvar arasında? Ben ne yaptım? Kendi elimle kendimi lanet bir yere kapattırdım. Keşke hiç çıkmasaydım evden ve herkes gibi kendi halimde olabilseydim. Oooff ben ne yaptım? İyisi mi kalkıp bir sigara daha içeyim. 
İnsan düşünür gün geçer mi diye ama bir bakarsın ki yılları devirmişsin. Hep bir mucize beklersin ama o mucize sen çıkana kadar gelmez. Alışırsın, alışırsın, sonunda dışarıyı unutur içerde doğmuş, büyümüş ve burada ölecekmişsin gibi bir his kaplar dört tarafını. O zaman anlarsın ki burada korkacağın bir şey yok. Karınca misali yuvan belli, işin belli. Ölmek istersin günde üç, dört defa da bir türlü olmaz beklediğin.
Değerli dostlarım, bir günlük mahpusluğu, bir mahkumun gözünden değerlendirerek sistemi eleştirmeye çalıştım. Umarım sıkılmadan okumuşsunuzdur. Mahpusluğun sizlerden uzak olması dileği ile hepinizi canı gönülden selamlıyorum. Saygılarımla...
''Bir gün gelecek, bir gün kalacak...''
yazar:mitra

0 yorum:

Yorum Gönder