YOKSUL

YOKSUL...
Hamo, yoksulluğu ile meşhur kenar mahallede ikamet etmekteydi. Mahalle diğer mahallelerden daha ayrıksı durmakta ve şehrin en yoksul insanlarını barındırmaktaydı. Mahalle insanı geçimini angarya işlerden sağlamaktadır. Hamallık, temizlik, inşaat ve beden gücü gerektiren bütün işlere dağılmaktaydılar. Bütün bunların dışında pis işlerinde kolaylıkla görüldüğü kenar mahalle denilen batakhaneleri içerisinde barındırmaktaydı. Gece işlerinde çalışan kadınlar, uyuşturucu satan torbacılar, hırsızlığa çıkan aileler, yan kesicilik ve kap kaç suçlarını işleyen topluluklar mahallenin büyük kesimini oluşturmaktaydı. Mahalledeki yoksulluğun had safhada oluşu nedeni ile ekmek davası adına her yol mübahtır mantığı güdülmekte idi. Kazanç sağlayanlar yok değildi. Kazançlarını sağlayanlar bir süre içerisinde iyi yaşıyor görünseler de cezaevi yollarında bütün kazançlarını fazlası ile yitirmekteydiler. Çünkü yoksulluk öyle bir beladır ki insanın yakasına yapıştı mı hiç bir şekilde kurtuluşu yoktur. 
Hamo bu mahallede doğmuş büyümüş ve bu mahallede gençliğini yitirmiştir. Ara ara arkadaşlarının telkini ile gayrı meşru yollardan kazanç sağlamaya çalışmış, uzun yıllarını cezaevlerinde geçirmiştir. Hamo yıllar yılı hayalini kurduğu iyi bir hayata kavuşamadığı gibi bir çok arkadaşını da bu uğurda kaybetmiştir. Gençlik heveslerinde özenilecek renkli ışıkların, kabadayılık yollarındaki imkanların ve bitirim hanelerin çekiciliğinin özendirici etkilerine kapılan gençler, kendilerine sunulan renkli yolların uğrunda harcanmakta, istemediği hayatlara sürüklenmektedir. Yoksulun mahallesinde imkansızlıktan başka ne olur ki? Aile büyükleri en ağır işlerde çalışırlar iken horlanır, sabit iş imkanı bulamaz veya geçici işlerde ömür törpüler iken çeşitli talihsizlikler neticesinde çalışamaz hale gelirlerdi. Bu haksızlıkların neticesinde gençler daha çocukluktan çıkarlarken isyan bayrağını ellerine alırlar ve düzene, insanlara isyan edeyim derken kendi hayatlarını yakar geçerler. İçlerinden çok azı şanslı olabilir ve bu örnekler dillerden dillere dolanır dururdu. Oysa örnek alınan kişi bile hayat çemberinde sürekli oradan oraya sürüklenmekteydi. 
-Devran ağbi vardı bu mahallelerde heyt be mahallenin girişinde narayı bir patlatırdı, mahalleli kaçacak delik arardı, sonunda en büyük kabadayılardan Bitirim Ahmet ağbinin yanına girdi cukka cepte, faça on numara, kızlarda çevresini sarmış of diyorum. Şu anda da Bitirim Ahmet ağbinin uğruna üç leşi var onun cezasını yatıyor. On numara ceza yatıyormuş. Duysanız Cezaevi elindedir...
-Fahri yolunu tutturmuş, yandan cebe koyardı, balyayı alırdı, kedi kafası gibi cukka cebine bile sığmaz, garibana da dağıtırdı, yolu değiştirdi uyuşturucuya girdi, iyi para vurdu, adamlara yanlış yapmış kıymışlar canına. Ah be Fahri yanlış yapmasaydın bir apartman paran olacaktı...
-Serpil abla çok güzel bir kızdı, bu mahallenin gülüydü, Kara Celalin de yavuklusu idi, bir gün Celal ağbiyi vurdular, Serpil ablam kaçtı mahalleden. Son duyuma göre Pavyona düşmüş, ailesi reddetti, mahalleye de gelmiyor ama kazancı güzelmiş diyorlar, yakında da assolist olur paraya para demez...
Mahalledeki hikayeler, dolandırıcılık, kapkaç, hırsızlık, dalavere, cinayet, gece alemleri masalları ile sürer gider ama hiç kimse biten bir ömrün hangi zorluklardan geçtiğini ve gecelerin sessizliğinde ne acılar yaşandığını bilmezler. Gece hayatı sinsice işler insan yüreğine ve bitirene kadar da kalmaz harabe yüreklerden. Yada bilirler zorlukları ama onlar başaramadı ben başarırım hayallerine dalmaktadırlar. Yoksulluk, hayal alemlerinin ana vatanı değil mi? 
Hamo bu zor aşamaları anasını kaybettiği gün itibari ile yaşamış ve mahallede etkin elemanlardan olmuştur. Lakin hayatın zor aşamalarına yoksulluğun dayanamayacağını acı bir şekilde öğrendikten sonra, kendisini hayatta kalabileceği kadar kazançla geçindirebilmek için angarya işlerdeçalışmıştır. Boyacılıktan, hamallığa kadar her türlü işte bulunmuş ve düzenli bir hayat olan işinden evine evinden işine gider olmuştur. Evlilik hayatı kurmak istediyse de kısmet bulamamış tek başına hayat mücadelesine atılmıştır. 
Bir gün mahalle arkadaşlarından Komünist Kazım'ın telkini ile dergiler okumaya, siyaset üzerine yorumlara bakmaya başlamıştır. Mahallenin durumunu en iyi anlatan konular ilgisini çekmiş ve yoksulluğun aslında sömürge düzeninin devamlılığı için gerekli olduğunu öğrenmiş, isyanını beyan edeceği farklı bir alanı keşfetmiştir. Bu mahalleler hem pis işler için gerekli hemde cehalete salındığı için yönetimlerin işine gelmekteydi. Sormazlar, sorgulamazlar, sadece hayatta kalma mücadelesi verirler. Sabah evden çıkarlar akşama kadar ekmek savaşına atılırlardı. Bu mahallelerden başka mahallelere imrenerek bakılır ve bir gün o mahallerde oturma hayalleri kurulurdu. Hamo içeride de öğrendiklerini dergideki yorumlar ile birleştirince, isyanın kendisine değil bu düzene karşı yapılması gerektiğine karar vererek adımını bu yolda atmaya karar verdi. İş saatleri dışında kahvede veya toplu bulunulan alkol masalarında arkadaşlarına yada mahalle sakinlerine durumu anlatmaya başladı.
Hamo -Arkadaşlar, yıllardır aynı sefaletin içerisindeyiz. Hastalıklarla, yokluklarla, çaresizliklerle savaş vermekteyiz. Durumu iyi olanların yanlarında köpek gibi işimizi yapmaya çalışmaktayız. Horlanıyoruz, itiliyoruz, kakılıyoruz. Mahallemizin delikanlıları olmayacak hayallerin peşinden koşturmakta ve bu yolda bitime gitmekteler, Bizler daha fazla yoksullaşalım diye ellerinden geleni yapmaktadırlar, özelleştirmeler ile varlıklıları daha varlıklı yaparlar iken bizleri daha fazla sömürecek kan emicileri yetiştiriyorlar. Özelleştirmeleri bizlere nimetmiş gibi sunuyorlar, oysa özelleşen kurumlarda bile sadece tekeller büyüyebilmekte, küçük esnaflar yok olmaktadır. Bu gün iş bulabiliyor isek buna da şükür diyoruz ama yarınlarda bu imkanlarımızda olmayacak. İçeriden bilirim, ezenler, eze bilenler hep varlıklılar olmuştur, bizler yoksullar, önümüze susalım diye kemik atılanlardan olmaktayız ve hiç bir zaman bu şaşaalı masallara ulaşamayacağız. Binlerce yoksuldan belki biri ikisi iyi konumlara gelebilir iken geri kalanı sadece kullan at modellerini oluşturmaktadır. Bu gidişe bir dur demenin zamanı gelmedi mi.
Mahalleli -Ne yapalım Hamo, bizler ne yapabiliriz ki? Siyasiler bile bizleri sadece seçimden seçime hatırlıyorlar, af edersin mahalleye Muhtar olan Necmi bile seçimlerden sonra suratımıza bakmaya tenezzül etmiyor. Bizler denide sadece kum tanesiyiz. Bu düzen böyle gelmiş böyle gider. Sen de çeneni fazla yormada işine gücüne bak. Komünist, komünist konuşup ta birde siyasetten başına iş alma.
Hamo -Arkadaşlar, bireysel zaten hiç bir şey başaramayız, siyasileri de ilahlaştıran bizler değil miyiz. Bizler sayesinde saltanat sürüyorlar ve bizlerden destek alana kadar bin bir türlü yalanlar ile bizleri kandırıyorlar. Dinimizi sömürüyorlar, düşüncelerimizi sömürüyorlar ve bizlerden aldıkları güçle şah oluyorlar. Çocuklarımız hastalıktan ölüyor yada sakat kalıyor, kardeşlerimiz yoksulluktan ne yapacağını şaşırıyor, kadınlarımız kızlarımız piyasaya düşüyor ve bütün bunlar bir oyun içerisinde sürdürülüyor, bizler ise düşünmediğimiz için sadece destek oluyor yada bilmeden muhalif oluyoruz. Nereye, kime gittiğimizi de bilmiyoruz körü körüne inanıyoruz. Yahu bizler savunduğumuz düşünceleri bile ne için savunduğumuzu bilmiyoruz ki?
Mahalleli -Hamo, sen o kadar anlatıyorsun da kendini neden kurtarmadın, senin kendine faydan yok ki mahalleliye ne yapabilirsin? Bak belediyeler çalışıyor, mahallenin ortasından geçen lağımı bile asvaltladılar da yola kavuştuk. Hükümet maaşlara da zam yaptı, hem daha ne yapsın hepimizin altını mı belesin teker teker. Yürü git kafamızı bulandırma.
Hamo -Yahu asvalt attı da babasının hayrına mı attı, atmak zorundalar o lağımdan kaç çocuk telef oldu, hem belediye çalışmadığı zaman nasıl çalacak yahu, parayı nereden götürecek. Hükümet maaşa zam yapmış? Kaçınız sigortalı çalışıyor? Kaçınız asgari ücrete tabisiniz? Zam yapıyor eyvallah ama ardından da hamudu ile götürüyor. Ülke kaosa sürükleniyor ve insanlar ölülerinde bile ayrışıyor, köylerimiz boşaltıldı atıldık şehirlere, bilmiyorlar mıydı bu kadar çaresiz kalacağımız, dışarıdan yeni yeni mülteciler getirilirt oldu, iş imkanları ellerimizden alınmaya başlandı, her geçen gün daha kötüye gidiyoruz. İşletmeler asgari ücreti bırak geçimlik parayı bile zor verir oldular. Sizler neyin derdindesiniz. Uyanmayacak mısınız? Devlet sizlere yardım ediyor diye şükür dualarına çıkıyorsunuz. Yahu devletler yoksulunu gözetmek zorunda zaten, ekmeksiz bıraksın da hepimiz ölelim mi? İşleri kim yapacak. Evet canımız kıymetli değil, ölümümüzün kimseye zararı yok hatta toplu ölsek bile kimsenin umurunda olmaz ama bizlerde lazımız bu devlete. Askere şehit gerek, yollara ucuz işçi gerek, olmadı seçimde oy verecek yoksul gerek. Bir de kalkmış sosyal yardımdan bahsediyorsunuz. Ulan iş kapılarımızı kapattılar ekmek verseler ne olacak ki?
Mahalleli -Hamo seni yoldan çıkartan aha bu Komünist Kazım değil mi zaten. Kaç arkadaşı eylemlerde öldü bunun seni nasıl koruyacak, yıllarca bu yollarda, ne yapabildi şimdiye kadar. Haklısınız belki ama bir şey gelmez elden. Devlete güç mü yeter? Hadi gidin, sakin kafamızı da fazla karıştırmayın.
Komünist Kazım -Bu yolda bir çok genç sadece sizlerin isteyemediğiniz hakkınızı aramak için ölüme koştular, hiç bir karşılık beklemediler, bağımsızlık ve özgürlük için kendilerini seve seve feda ettiler, adaletsizlikler olmasın diye direndiler ve o çocuklar bu günde olsa bütün nankörlüğünüze rağmen aynı yolda kendilerini fedaya hazır olurlardı. Yazık bari kötü düşünmeyin.
Hamo -Ceza evinde bir şey öğrendim arkadaşlar. Direnenler olmasaydı, saçlarımız sıfıra vurulmaya devam eder, bit dayağına tutulurduk. Tek tip kıyafet giyer, zengin etle ekmeğini götürür iken bizler bozuk yemeklere talim ederdik, hiç önemsemezsiniz voleybol oyununu bile oynamamıza müsaade etmezlerdi. Oysa bu uğurda bizden evvel gidenlerin bedenlerinin direnci karşısında bu nimetler sunulmak zorunda olunmuştur. Unutmayın dostlar Spartacüs Roma imparatorluğuna karşı başarılı olamadı, olamazdı da ama Köleliğin kalkmasında o ilk adımı atmış olması ardından gelenlere büyük cesaret vermiş ve söke söke almışlardır özgürlüklerini. İşte bu yüzden kanmayacak ve bizleri kandırmaya gelenlerin yüzlerine yalanlarını tokat gibi vuracağız, hem böylelikle bizlere de kolay kolay yalan söyleyemeyecekler. Yoksulluğumuz kaderimiz olabilir a dostlar ama yolunmuşluğumuzu kader olmaktan kurtarmak ta bizlerin ellerindedir. Mücadelemiz bu yolda olsun bari.
Der ve ortamdan ayrılırlar. Hamo gördüğü haksızlıklara dayanamayarak bu düzenin temelden bozuk olduğunu kavramış ve sitemini bu yolda kullanmaya başlamıştır. Mahallede kimse arkalarından gelmedi, gelmezlerdi de zaten. Ne zaman sıradan halk kendisini düşünenlerin yoluna hak verdi ki. Her daim kendilerini kullananlara kul oldular, yeri geldi kışkırtıcıların kışkırtmalarına boyun eğdi ve bu uğurda can aldılar. Oysa kendi haklarını almanın yolunu bulamadılar, kabullenemediler ve hiç bir zaman kendilerinden olana değer vermediler. İşte böyle devam eden düzen sonunda bir eylem esnasında Hamo'nun bedenine kanlı kurşunlarını saplamış, hayat yolundaki yoksulluğuna son noktayı koymuştur. Mahallede ise ''Yoksul doğdu, yoksul büyüdü ve yoksul öldü.'' diyerek anılmış, unutulmaya yüz tutmuştu.
Hamo bir yoksulluk hikayesi, Hamo yoksulluğa başkaldırışın simgesidir. Hamolar öldükçe doğar, doğdukça ölürler. Kıymetleri bilinmez ama büyük yürekleri daima yol gösterici olmaya devam eder. Hamolara ne Şeyh Bedrettin iken ne Pir Sultan iken, ne Deniz Gezmişken nede İbrahim Yoldaş iken değer verilmedi ki yoksul Hamo iken değer verilsin...
-Mitra-

0 yorum:

Yorum Gönder