HAYAL SOKAĞI


Umut, daha çocukken anne ve babasını trafik kazasında kaybetmişti. Kendisine bakacak kimsesi olmadığı için kimsesizler yurduna bırakılmıştı. Talihsizlik bir defa insanın yakasına yapışmaya görsün, çocuk yada büyük hiç farketmiyor. Umut aslında kimsesi olmadığı için kimsesizler yurduna gönderilmemişti, akrabalarından hiç kimse kendisine bakma taraftarı olmamıştı. İşte talihsizliği de vefasız akraba çevresine sahip olmasından kaynaklanmıştı. Çocuk yaşta yurtlara yerleşmesi hayata karşı mağlup başlatır insanı. Her türlü zorluğu insan çocukluktan erişkin çağlara gireceğ i ana kadar yaşar ve eğer çevrenizde şımarabileceğiniz hiç kimseniz yok ise taş kalpli bir insana dönüşmeniz işten bile değildir. Çünkü, ana ve babadan yoksun çocuklar hayat karşısındaki zorluklar anında hiç kimseye sığınamazlar. Sığınacakları yurt anneleri vardır ki o kadar çocuk içerisinde kendisini kaybedip evinde bile sinir halleri yaşamaları söz konusudur. Bu nedenle iş yerlerinde fazla naz kaldıramaz ve çocuklara bir ana baba şefkati veremezler. Yurt içerisinde asayişi sağlayan ikinci odak nokta ise ağabey ve ablalardır. Ağabey ve ablalar bu sistemin içinden yetiştikleri için çocuklara kendi eğitim sistemlerine göre içeriyi öğretir ve onaları da aynı sisteme göre yetiştirirler. Bunlar yurtların en bilindik halleridir. Bir de bilinmesine rağmen dışarıya sızdırılmayan yada görmezden gelinen halleri vardır ki buna kısaca yurtların arka yüzü diyebiliriz. Yurt çocukları hayatın zorluklarını yurt yaşantısında tanımaya başlarlar. Erkek yada kız hiç fark etmez. Tecavüz olayı ile en çok karşılaşanlar çocuklardır. Sadece yurtta değil nerede olur iseniz olun eğer çocuk iseniz ve sahipsiz iseniz baştan kaybettiniz demektir. Çocuk savunmasızlığı nedeni ile aç kurtların sofrasına sürebileceği en kolay lokmadır. Umutta ana kuzusu iken diğer talihsiz arkadaşları gibi yurt ile erken tanışanlardan olmuş ve en güzel çağlarını çocukluğundan mahrum kalarak yaşamak zorunda kalmıştır. Umut yurda geldiğinde henüz 2 yaşına basmamıştı. Yıllar su gibi akıyor her çocuk gibi çabucak büyüyordu. Umut 14 yaşına geldiğinde isyanı artmakta ve bir an önce büyüme hevesindeydi. Yaşının büyümesini ise insanlardan intikam alabilmek adına çok istiyordu. Yurtta tacize uğramış, bir çok defa dayak ile tanışmıştı. Ağabeylerine itirazı nedeni ile bir çok kez aç bırakılmış ve türlü cezalara çarptırılmıştı. Yurttan kendisinden büyük olanların kaçarak sokaklarda yaşadıklarını biliyordu. Bir çok defa yurttan kaçan çocuk olmuş, bazıları geri getirilmiş bazıları ise cezaevine girmişti. Ceza evi ile tanışanlar o yaşlarda sübyan koğuşunda kalmakta idi. Çocuklar için sübyanda yada sokaklarda kalmak bir şey değiştirmiyordu. Çocuklar biliyorlardı ki en zor anlarda bile arada fazla fark olmayacaktı. Yurttan kaçmayan yada yurt kuralları içerisinde yetişen çok kısıtlı bir azınlık sınavlarda yapılan yardım ve devlet işlerinde tanınan öncelikle şanslılardan olabiliyorlardı. Lakin bu şanslı kesim de psikolojik olarak çöküntü yaşayanlardan olmaktaydı. Umut o şanslı kesimden olamayacaktı. Yurttan kaçma teşebbüsünde ilk olarak 14 yaşında başlamış, ilk denemesinde bir hafta sokaklarda kaldıktan sonra yakalanarak karakol tarafından yeniden yurda gönderilmişti. İlk denemenin ardı her defasında bir başka yeni ile devam eder. Umut’un maceraları da son olmayacak ve yeniden kaçma teşebbüsünde bulunacaktı ki öyle de oldu. Umut sokaklara alışmış yeni çevreden arkadaş edinmişti.
          Sokakta kalan çocuklar birbirlerini çok iyi bilir ve bir arada kaldıkları grupları nerede bulacaklarını bilirlerdi. Köprü altları, boş mekanlar, park bahçe köşeleri, bar sokakları genel olarak meskenleridir. Sokakta kaldıkları için ekmek kazanmaları zordur. Ekmek parası için ufak tefek hırsızlık olaylarına karışır, kırmızı ışıklarda cam temizleme işlerine bakarlar, kalabalık muhitlerde dilenciliğe çıkarlar ve hepsini de teşkilatlı olarak yaparlar. Hırsızlık olaylarını ilerletenler soygun işlerine yada ev hırsızlığına kadar götürebilirler bu durumu. Umut arkadaş çevresi ile beraber önce dilencilik sonrada ufak tefek hırsızlık olaylarına karıştı. Arkadaşları arasında sevilen sağlam bir çocuktu. Büyük ağabeylerinden cezaevinde olan Metin’in çıkması ile beraber Metin’in yanında toplanmaya başladılar. Metin gayrı meşruyu diğerlerinden daha iyi biliyopr üç defa cezaevi deneyimi yaşamış bir çocuktu. Bir iki defa ev hırsızlığına gittikten sonra Umut yakalanmış ve diğer arkadaşlarının ismini vermediği için tek başına sübyan ceza evine gönderilmişti. İlk deneyimi olmasına rağmen yurtlarda büyüdüğü için toplu yaşama alışkındı. Yurt çevresinden bir çok tanıdığı vardı içeride. İçeride gördüğü ortam yurttan pekte farklı değildi. Burada da çocuklar tacize uğrarlar, dayak yerler, cezalandırılırlar. Yine kurallara bağımlı bir hayat sürerler. Çocuk ceza evi olduğundan dolayı cezalar fazla yüksek olmaz, bu nedenle de erken tahliye olayı sıklıkla yaşanırdı. İlk deneyim ile beraber içeriye dair korkusu da kalmaz insanın ve içerinin havasuına alışan çocuk burada daha farklı suçlardan imnsanlar ile karşılaşması nedeni ile başka suçlara da yelken açabilir. Oto hırsızlığından, tecavüz olayına kadar, cinayetten, ev işçiliğine kadar çok geniş yelpazede suçlular bulunmaktadır. Bazıları da büyük çetelerin suçunu üzerine aldığından daha ayrıcalıklı yatma şansına sahiplerdir. İçeride de çevresine göre, bireysel cesaretine göre ya da maddi durumunun diğerlerine göre daha iyi olmasına göre ayrıcalık sağlanabilirdi çocuklara. Daha evvel büyüklerle iç içe kalan sübyanlar büyükler tarafından tacize uğraya bilir tecavüz vakıası ile karşılaşabilirdi. Büyüklerden ayrılan çocuklar bu tür vakıaları kendi aralarında uygulamaktaydılar. Kısacası çocuk için hizandan fizana kadar değişen hiçbir şey olmamakta idi. Çocuklar bu kadar ağır koşullar içerisinde nasıl ayakta durabilir nasıl kendilerini travmadan koruyabilir? Tabii ki hayaller ile. Toz pembe hayallaerdir insanoğlunu ayakta tutabilen. Çocuklar çok masum hayaller kurarlar. Lakin yurt ve cezaevi çocuklarının hayalleri biraz daha farklı olur. En büyük hayalleri büyük ağabeylerden olmak ve diğer kardeşlerini yanlarında tutabilmektir. Ya da kazandıkları paralar ile akranlarına isteklerini alabilmek ve diğer mağdur arkadaşlarını bu durumlardan kurtara bilmektir. İşte bu yüzden kazandıkları paraları çabuk sarf ederler. En önemlisi de bu çocuklar arasında bir basamaktır yaş ve suç olgusu. Zamanla bir üst kademeye çıkarak çok tepelerdeolacaklarına inanarak yaşamlarını sürdürürler. Ne yazık ki bir çoğu çok genç yaşlarda hastalıktan yada başka durumlardan ileriki yaşlarını göremezler.
Umut cezaevi deneyiminin ardından yeniden ortamına döner. Yeniden kaldıkları yerden devam ederler. Arkadaşları ile beraber akşama kadar para bulurlar akşam toplanır ya alkole yada bally’e para yatırırlar. Uyuşmuş bedenler acılarını fazla hatırlamaz bu nedenle de çocuklar arasında revaçtadır. Metin akşamları anne ve babasını hatırlamaya çalışır fakat hiçbir zaman hatırlayamazdı. Öyle silik düşünceleri vardı ki bazen düşünürdü anam babam yanımda olsalardı ne yapardım? Ne durumda olabilirdim? Sokaklarda yatmak zorunda kalmazdım ve suç işlemek zorunda kalmazdım. Bu düşüncelere dalarken bir taraftan da şanslı olduğunu hissederdi. Ya Piç Ahmet gibi olsaydım ne olurdu. Onun anası hayatta ama evladını görmeye bile gelmiyor. Dostu ile takıldığı için çocuğu ölmüş mü kalmış mı zerre kadar umurunda değil. Ya Kedi Hüseyin? Onun da babası, anası evden kaçtıktan sonra atmış sokaklara. Deli Kadir ise babası anasını öldürdüğü için yetim kalmış baba cezaevine girmiş kendisi sokaklara düşmüştü. Peki ya kızlara ne demeli bir çoğu sokaklardan ya pavyonlara yada kerhaneye satılmıştı. Bazıları da psikopat sevgililerinden dayak yer kazandıklarını ona yedirirlerdi. Tam bir çelişki dünyası. Umut tanıdıklarının bir çoğundan farklıydı çünkü onun anası babası taktir-i ilahi ile kendisinden ayrılmıştı bu nedenle suçlayacak bir ana babası yoktu. Akrabalarını zaten tanımazdı, hem tanısa ne olacaktı ki üveylikler yaşayanları görüyordu, hepsi kendi içlerindeydi nasıl olsa.
Bazen kendi kendisine kalarak farklı düşüncelere dalıyordu Umut. Adımı Umut koymuşlar ama ne kadar umutsuz olduğumu bir bilselerdi belki de bu ismi koymazlardı bana. Nerede günah işledik te bu durumlara düştük diye sormadan edemiyordu. Sınav diyorlarmış buna. Ne sınavı? Çocuk doğar doğmaz sınava mı tabi tutulur. O kadar pislik içerisinde sınavı yapan kim? Notu veren kim? Sınavın kazananları kim. Düzen o kadar bozuk ki düzen sağlayıcılar ilk baştan bozmaktalardı düzeni. Bu düzeni kuran kimdi ve işlemesini bu kadar adaletsiz işlemesini devam ettiren kim? Sokaklarda kaldıkları süre içerisinde her türlü pis işi ve düzene dair işlev bozukluklarını görme şansı vardı. Kimlerin nerelerden para kazandıklarını, bu kazanılan paraların kumar ve uyuşturucu masalarında kaybedilmesini, zorla fuhuşa sürüklenen kızları, uyuşturucu satarak ağabeylerine binlerce lira kazandıranları ve bütün bunlara yol veren adaletsizlikleri görüyor ve bu bozuk düzene ayak uydurarak büyüyorlardı. Bu dşünceler hepsinin kafasını kurcalıyor ama yapabilecekleri çok bir şey olmadığından akışına bırakıyorlardı düşüncelerini. Sorgulamak mı? Hayır asla, buna sorgulamak denmezdi. Öyle düşünceler haksızlıklar içerisinde gelir ve giderdi akıllarından. Paz<arlanan kız olaki kurtuldu, muhakkak başka bir tarafta yine kaptırırdı kolunu. Çünkü başka bir çaresi yoktu. Yakalanan çocuk mu? İlke etapta haksızlığa uğradığı anda isyan eder ama rahatta yeniden aynı suçlara yönelirdi. Bilirlerdi hayatları başka bir düzene ayak uyduramazdı ve kendileri gibi olmayanları kendi içlerinde kınarlardı dışlarlardı. Umut düşüncelerinde nasıl kurtuacağını bilemeden bir anda başka hayallere dalarak uzaklaştırırdı kafasındaki çarpıklıkları. Zaten çare yoktu o zaman daha iyisine ulaşmak için çaba göstermek gerekmekteydi.
          Sabah bütün çocuklar soğuktan donmuş bedenlerini ısıtmak için kaldıkları alt geçitten yukarı çıktılar, hepsi akşam kurdukları hayalleri unutmöuş yeni bir güne başlamanın hevesi ile ne yapacaklarını düşünmekteydiler. Metin, Umut’a ikiye ayrılmaları gerektiğini söyledikten sonra öğlen tarlada buluşacaklarına dair sözleşti. İkiye ayrıldılar. Metin çocuklarla birlikte caddede dilenmeye ve mendil satmaya başladılar, Umut ise kendi grubu ile boş buldukları alanda otoparka bakmaya ve ışıklarda cam silerek üç beş kuruş kazanmaya çalıştılar. Bu işlerde zorlaşıyordu. Oto parklar belediyenin yandaşlarına, dilencilik ise dışardan gelenlere bırakılıyordu, içerden dilencilik yapanlar ise teşkilattılar bu nedenle bilirlerdi başkalarının alanlarına sarılmayacağını. Çocuklar kollayıcılığını kendi cesaretlerinden aşlmaktaydılar. Saldırı anında bir araya gelirler ve olayın akabinde yara alırlarken yarayı da rahatlıkla verirlerdi. Zaten saldırgan olamazlar ise sokaklarda yer yapamazlar sabaha kadar harcanırlardı. Çocuklar öğlen anlaştıkları yerde buluştular. Topladıkları nevaleleri ortada biriktirdiler. Yemeklerini yedikten sonra akşama hazırlık yapmaya başladılar. Para ya Metin’de ya da Umut’ta toplanırdı. Çocuklar güvenirlerdi. Hem koruyuculuk görevleri de bu ikisinde idi. Umut, Metin’i çağırarak bu işin böyle olmayacağını kazandıklarının günlük ihtiyaçlarına bile yetmediğini söyledi ve daha fazla para kazanmak gerektiğine işaret etti. Beraber yoluna çıkacaklardı. Gayrı meşru para kazanma işine yoluna bakma denmekteydi ve ikisi birlikte tufaya yani ev hırsızlığına gideceklerdi. Çocukalrı mekanlarına yoladılar ve kendilerini beklemekleri gerektiğini söylediler. Akşam karanlığında işe çıkmadan evvel ceplerinde kalan son para ile ikişer extra bira aldılar, tornavida ve bıçakları da yanlarında idi. Gözlerine kestirdikjleri bir evin bahçesinde beklemeye koyuldular. En uygun anda duvara tırmanarak balkondan eve girdiler. Bütün evi talan etmelerine rağmen bir şey bulamadılar. Kalpleri çarpıntıdan duracak gibiydi. Metin sonunda beze sarılmış parayı bulmuştu. Umut ise bir silah bularak üzerine aldı. Derhal oradan uzaklaşarak arkadaşlarının yanlarına gelmişlerdi. Heyecanlşa bekleyen çocuklar bire şey bulup bulamadıklarını sordular. Sağlam para buşlunmuştu ve ertesi akşama alem yapacaklardı. Önce sabah için güzel bir kahvaltılık hazırladılar. Hem birkaç gün kolay kolay bitmeyecek paraları vardı hem de artık silahları bulunuyordu. Sokak çeteciliği gece aleminde meşhur olduğundan bu silah kendilerine en büyük avantaj olacaktı. Hemen silahı zulaya sakladılar. Akşam için alkol ve bally deposunu da yaptılar. Çocukların keyfine diyecek yoktu. Ne de olsa birkaç gün çalışmalarına gerek yoktu.
              Büyük vurgundan haberdar olan diğer gruptan Sarı Orhan ve Kara Mehmet, Metin’e parayı pay etmesi gerektiğini söyleyerek meydan okudular. Metin, paranın kimseye verilemeyceğini belirterek meydan okumaya karşılık verdi. Akşam orta yerde buluşulup meydan kavgası verilecekti. Bunun için gözlerden ırak bir alan seçildi ve akşam orada toplanıldı. Silah Metinde idi. Umut bıçağını hazırlamıştı. Diğer çocuklar ellerine ne geçti ise hazırlamışlardı. İki grup arasında kıyasıya kavga başladı ve hayatta kalma mücadelesine girildi. Metin en sonunda silahını ateşledi ve Sarı Orhanı kasığından vurdu. İki tarafta da yaralılar bulunuyordu. Orhan vurulunca herkes açıldı. Karşı grup kaçmış Orhan orada kanlar içinde can vermişti. Metin, Umut’a kaçmaları gerektiğini, kendisinin teslim olacağını söyledi. Herkes olay yerinden uzaklaştı. Emniyet güçleri geldiği zaman Metin teslim oldu ve silahını bıraktı. Hem ev hırsızlığından hem de cinayetten tutuklanacaktı. Geride kalanlar Metine yardım etmek için daha fazla çalışacaklardı. Mahkum kovalamak zordu ve hepsi bunun bilincinde idi. Grubun lideri artık Umut’tu. Umut, umutsuz yaşantısında arkadaşlarının tek umutu idi. Paralar kendisinde toplanıyor ve payı kendisi dağıtıyordu. Grup dağılmamıştı, fakat birkaç gün polis baskınları ile bir çoğu alınmış nezaret hanelerde tutulmuşlardı.
Umut birkaç gün sonra sağlam para bularak gruba alkol almayı önerdi. Bally gibi kafa yapmıyordu ama daha çok eğlenmelerini sağlıyordu. Arkadaşlarına daha sağlam çalışacaklarını ve kendisinin o bölgede tanınmış Ağrı’lı Hasan’ın yanına takılacağını, kulüpten kazandığı para ile hiç birisinin aç kalmayacağını söylüyordu. Bu alemde birinin yanına takılmaya başladığın zaman adeta bir üst kademeye atladın demektir. Bunun bir nimet olduğunu düşünür çocuklar oysa kendilerini kullanmak isteyenler tarafından en kullanışlı malzeme olacağınız için her zaman kanca atacak bir büyüğe denk gelebilirsiniz. Sokak çocuklarını önce beslerler sonra da en pis işleri verirler. Çok şanslılardan iseniz birisinin yanına sağ kol olarak getirilebilirsiniz ama bunun için de bir çok bedeller ödeyerek hayatta kalmanız yada bu dirence sahip olmanız gerekmektedir. Umut’ta artık kullanılacaklar arasıona alınmıştı birisleri tarafından. Gözü karalığı ile çevrede ismi çıkmıştı. Metin zaten uzun bir cezaya bağlanarak bitik olan gençliğini ceza evlerinde harcama yoluna geçmişti. Ağrılı Hasan, Umut’u cinayet işinde kullanacaktı, bu nedenle gözünü doygun göstermek için Umut’un arkadaşlarını toplayarak onlara bir ziyafet çekmişti. Bu alemde bakıcılık üstlenen ağabeyler kandırma namına bu tür uygulamaları yapmaktalardı, göz boyamak sonraki aşamanın başlangıcı idi. Zaten sokak çocukları kimsenin pek umurunda olmazlardı. Neden suç işlerler, sokaklarda ne yaparlar, neden bu kadar suça düşkün olurlar yada neden öldürür, ölürler. Bu düşünceler ile ilgilenmeyenler tutuklanan yada öldürülen çocuklar için bir pislik yok oldu tabirini kullanırlar. Bu nedenle en kolay kullanılan ve harcanan kesimdir sokağın çocukları. Cezaevlerinde de isyan başlatacak olan büyükler ilk olarak sübyanı hareketlendirirlerdi. Çünkü çocuklar atılgan ve gözü kara olurlar. Düşünmezler bedenlerinde açılacak yaraları. Çünkü onların yürekleri bir çok defa yaralanmış ve artık acıyı tanımayacak kadar nasırlanmışlardı. Ağrılı Hasan, Umut’u yanına çağırdı.
Ağrılı Hasan- Umut, bak koçum. Sen atarlı, gözü kara bir çocuksun. Bu alemin hızlılarından olabilir ismini cümle aleme yayabilirsin. Hem ismin yürür hem de sahip olamayacağın parayı kazanabilirsin.
Umut- Buyur ağabey sen ne dersen o olsun. Ben arkadaşlarım için yoluna başımı koymuşum. Hem Metin’de içeride onunda paraya ihtiyacı olur. Sen ne emreder isen bu kardeşin o işi yapar. Biz ketum büyüdük ağabey, kimse bizden sır alamaz. Öl de öleyim vur de vurayım. Hele ki bize de sahip çıktın ya ağbi ben daha ne diyeyim.
          Ağrılı Hasan- Tamam o zaman yeğen, sen ne yapacağını bilirsin. Bizden yanlış gelmez bunu da bilirsin. Seni her zaman bir ağabeyin olarak koruyacak kollayacağım. Senin karedeşlerin bizim kardeşlerimiz bundan böyle.
          Umut- Tamam ağabey, ben her şeye hazırım. Bilirsin dumuşsundur bizi biz kardeşlerimizi de bize güvenenleri de asla satmadık.
          Ağrılı Hasan- Biliyorsun gazinocu Fuat’ı, bize vereceği var ama yan çiziyor. Onu devireceksin. Hem onun ekibini dağıtacağız hem de diğerlerine göz dağı vereceğiz. Dikkat et sakın yara alma, sık kafasına gel.
          Umut bu işi kabul ederek hedefe gider. Hayatında bir gün bile gün yüzü görmemiş olan Umut kendisi ve arkadaşları için bu işi çıkış kapısı olarak görür. Zaten diğerleri nasıl büyüdü ki? Gazinocular, barcılar, gayrı meşrular, para babaları, galericiler, tefeciler, kulüpçüler ve bildiği neredeyse bütün kendilerinden büyük iş yapanlşar bu alemin insanlarıydılar. Hepside pis işlerin içerisinden çıkmışlardı. Neden kendileri de çıkmasın ki. Açarlardı bir mekan, işletirlerdi kardeşleri ile ve sırtları bir daha yere gelmezdi. Ana babası olmadığı için hayat boyu yalnızlık çekmiş ve tek başına ayakta kalmıştı. Kaderi kara idi ve bu gece kara talihi aka çıkacaktı. İnsanlar acımasızlardı, herkes bir başkasını ezmenin peşinde idi. Kimse kimseye iyilik düşünmüyordu. Sokaklarda kendilerine tiksinerek bakan gözler daha tiksinç idi. Bizlere kötü diyenler daha kötü insanlardı ve hayattan intikamını böyle alacaktı. Ağrılı yanlış yapmazdı, yapsa bile bir kurlun da ona sıkar bitirirdi hayatını. Gazinonun önüne vardığı zaman etraf kalabalık idi, evi bilmediği için icraatı burada yapacaktı ve görünmeme gibi bir şansı yoktu. Olsun az ceza alacaktı nasıl olsa. Parayı alabilirdi, ceza evinde de krallar gibi yatardı. Metini de alırdı yanına. Sırtları yere gelmez. Çıktıkları zaman da kardeşleri ile yine bir arada olur evlerini kurarlardı. Ağrılı bir dükkan açar kardeşlerini orada çalıştırırdı ve mekanlarıda oldu mu tam ağabey olurlardı. Fuat kapıda göründü, dört adamı da yanında idi. Umut korkmazdı, cesaretini ispat edercesine hedefe yaklaştı ve silahını çekerek Fuat’a dört kurşun sıktı. Fuat olduğu yere devrildi, ölüyordu. Yanındakile silahlarını çekerek Umut’u kurşun yağmuruna tutmuşlardı. Umut sayısız mermi yedikten sonra delik deşik olmuş bedeni ile yere devrilmişti. Ölüyordu. Son anlarında ise isyan ediyordu.
          Umut- Ah ulan kahpe felek, bir gün gülmedin yüzümüze, tacize uğradığımda yoktunuz, anasız babasız zulüm görür iken yoktunuz, acılarımızda yoktunuz, sen zaten bizim hayatımız değildin ki ben seni sahipleneyim felek. Sen yoksulun değil sen kahpenin dünyasısın hain felek.
Umut ölmüştü, mermi dolu bedeni önce morga kaldırıldı ardından kimsesizler mezarlığına atıldı. Ağrılı haberi aldığı zaman ağzı kulaklarında idi. Hem rakibi ortadan kalkmıştı hem de bunun için bir karşılık ödemek zorunda değildi. Diğer çocuklar aklına bile gelmedi. Yolu açıldığı için mekanında güzel bir ziyafet çekti. Çevresine haber saldı şanı yürüyecek, parasına para katılacaktı. Umut ise doğarken yüzüne gülmeyen hayatın gülümsemesini görmeden terki diyar etmişti bu hayatı. Zaten dünya Umutların dünyası değil ki. Umutlardır hep horlananlar, itilenler, ötelenenler ve öldükleri zaman pislik olarak görülenler…
Yazar:Mitra

0 yorum:

Yorum Gönder