ORTADOĞU'DA BİR FİDAN

ORTADOĞU'DA BİR FİDAN  

          Filistin'in güzel bir bölgesidir Gazze. İsrail işgalinden bu tarafa sürekli sorun yaşamaktaydı Filistin. Bir yanı savaşta iken diğer tarafı baskıda idi Filistin'in. Filistin devrimin simgesi olmuştur Ortadoğu topraklarına. İşgalin ve direnişin simgesi olan bu topraklarda bir çok can yitip gitmiş ve yitip gitmeye devam etmekte idi. Abbas'ta bu coğrafyanın bir delikanlısı idi. Gazze üzerinde her an bombaların patladığı yada ailelerin baskın ile dağıtıldığı bir bölgedir. Şanslı iseniz hayatta kalabilirsiniz değil iseniz her an ölümle sözlüsünüz demektir. Yıllarca bu bölgeler FKÖ 'nün hakim olduğu alanlardı. Sonrasında ise Hamas'ın hakimiyetine geçmiştir. Abbas yıllarca FKÖ'de yer almış ve ardından Hamas tarafına geçmiş ve direnişte bulunmuştur. Fakat Abbas bilinçli bir direnişçi olmamış bölgenin değişen durumuna göre yaşı gereği uymaya çalışmıştır. Abbas sürekli sorgulayan ve bulundukları durumu eleştiren, bazen de bundan sert karşılık gören bir çocuktu. Zeki idi ama zekası hiç bir işine yaramamaktaydı. Çünkü baskı ve zulüm bütün zekasını boşa harcamasına sebep olmakta idi. Bu coğrafyada bire çok zeki çocuğun kaderi değilmiydi zekalarının boşa harcanması. Aşklar aşk gibi yaşanmaz, okullar okul gibi okunmaz, hatta aileler aile olarak sevilmez, sevilemez. Ne zaman birine bağlılık duysan ellerinden akar gider. Kısa vadeli tedirginlik sevdalar kime olur ise olsun değerli olur, bilinir ki her an bütün sevda yok olabilir ve her şey bittiğinde geride sadece hüzün olur acı dolar yürekler. Bu acılı zamanlara kadar mutluluk hakkı değil midir insanın.
          Abbas otuzuna yeni girmiş ve Filistin hakkında fazlası ile düşüncelere dalmıştı. Bu ülkenin bir an evvel kurtuluşa ermesi yada topraklarında hayat sürecekleri kadar bölgenin bağımsızlığa ulaşması gerekmekte idi. Sadece Filistin'de değil dünyada halklar baskıdan kurtulmalı ve kendilerine göre huzurlu hayatlar sürme imkanlarına kavuşmalı idi. Abbas sadece kendi bölgesini düşünmüyor, dünyada huzura erebilecekleri bir hayali düşünüyordu. İlk olarak yanlışlardan gitmek gerekirdi. Neden bu kadar acı reva görülüyordu kendilerine. İlahi bir adalet yok muydu? Küçüklüğünden beri inançlı yetişmiş ve dirençli düşünceler ile yoğrulmuştu. Sorgulayana kadar her şey o kadar kolaydı ki yaşar ise mücadeleye devam eder, ölür ise cennete gidecek hayalleri ile huzurunu bozmazdı. Sorgulamaya başladığından beri bir şeyler ters gidiyordu hayatında ve anlamsızlık kaplıyordu yüreğini. Nedenler ve nasıllar içerisinde boğuluyor, boğuldukça keşke hiç sorgulamasaydım da acılar içerisinde mutlu olabilseydim diye düşünmeden kendisini alamıyordu. Sorgulamak acıları hissetmesine neden olmuştu. Tarih derslerine ağırlık veriyor, ülkeler tarihini inceliyor, buralardan yola çıkarak geçmişten günümüze baskı toplumlarını inceliyordu. Afrika ve Ortadoğu'nun makus talihi çok öncelere dayanıyor, halkların acısı bir türlü değişmiyordu. Neden? Çünkü insanoğlu parayı bulduktan sonra nasıl kullanacağını öğrenememiş ama çok güzel köle olmuştu. Para için insan vahşi hayvanlardan bile daha vahşi olabilmekteydi. Vahşi hayvanlar acıkmadıkları, korkmadıkları yada kendi alanlarına açık saldırı hissetmedikleri zaman vahşileşmezler, saldırmazlar. İnsan öyle mi? Her türlü saldırı için bahanesi hazırdır ve bu bahaneler muhakkak bir menfaate dayanmaktadır. Bu coğrafyaların da en acı yanı hepsinde yer altında değerli madenleri ve yer üstünde bu madenler için öldürülmeye hazır milyonları barındırması idi.
          Abbas her gece kendi kendisine konuşur olmuştu. Sorguladıkça daha karanlık düşünceler sarar olmuştu etrafını. Neden bu coğrafyanın çocukları okumuyor, okusa da düşünemiyor, düşünse de hep aynı tek düzelikte kalıyor ve neden bu coğrafyada insan neden sadece biz diye sormuyor? Diyerek kendi kendisine konuşmalar ile zaman geçirdikçe daha az uyumaya ve dış dünyadan umutlarını yitirmeye başlıyordu. Önceden ne güzeldi, yaratan yardımını esirgemeyecek ve dualar ile açılan diller Rabbı insanlığa yardım için çağıracaktı. Kimsesizlerin kimsesizi kimsesizlere destek olacaktı. Lakin her geçen gün bir parçasını yitiriyordu bu coğrafyadakiler ve her geçen gün ümitler birer birer yok oluyordu. Gelecek karanlıktaydı. Ana, baba ve kardeşlerini bir cani bomba ile kaybettiği günden bu tarafa Abbas her şeyi daha derinden düşünmekte idi. Çünkü gördüğü en dürüst inançlılardandı ailesi.
-Ailem o kadar inandı, her zaman insanlar için iyi düşündü, düşmanımıza bile insaf edenlerdendi. Neden bu son onlara reva görüldü? İsrail ile yıllar yılı savaş halindeyiz oysa İsrailliler değil miydi Almanya tarafından kıyıma uğrayanlar? Neden onca zulümü görenler bize aynı zulmü reva görmekteydi? İsraillilerin Ortadoğu gibi bir girdapta ne işi vardı? Dünya onları bir zulümden kurtarıp başka bir çukura neden attılar? Neden İslam coğrafyası yada Afrikalı kardeşlerimiz hep geri kalmış toprakları oluşturmaktaydı? Avrupalılar bizlerden daha mı akıllılar? Oysa insan aklı ile bireysel yada toplum olarak aynı değil midir? Sohbetlerde bütün arkadaşlarım akıllıdır. Hepsi ile sohbetlerde neyin ne olduğunu biliyorlar. Emperyalizm, silah sanayisi, petrol devleri. Bütün hepsi hakkında yorum yapabiliyoruz. Bu coğrafyalarda liderlerin ezici güçlere köleleştiğini biliyor, askeri gücün içerisinde bile dış istihbarat elemanların olduğunu görüyoruz. Terör yapılarının dışardan hareket ettirildiğine şahit oluyoruz. Silahların bizlere sunulduğunu sonrada bu silahlar ile bizleri terör grubu olarak lanse ettiklerini ardından da öldürülmemiz için meşruiyetin doğurulduğunu anlıyoruz. Oysa bizler sadece kendimizi savunmak zorundayız. Devlet ve dünya da bizleri ara ara savunmada bulunan azınlık, ara arada terörist olarak gösterme çabasındadır. Biliyoruz ki buralarda Kaos olmaz ise hiç bir şey meşru yürütülemez. Silah satışı, yeni silah üretimi, ucuz petrol, deney ilaçları, kaçakçılık ve insan pazarı. İşte bizler bu pazara sunulan piyonlarız. Dünya bizim üzerimizden para kazanıyor ve yine bizlere bu döngü için imkan sağlıyor. Bizlere önderlik edenler bile bu döngüde bizleri kullananlardan oluşuyor. Çünkü bizler ölüyor, açlık çekiyor ve zulme uğruyoruz ama en yoksulumuzun bulunduğu yerde bile kral hayatı yaşayan liderler çıkıyor. Halk yoklukta iken varlığı bu hırsız sürüsü nereden buluyor? En önemlisi bu coğrafyalarda o kadar ölüm oluyor ama bu halkların önderleri olarak görülenler halen hayatta ve bütün imkanlardan yararlanabiliyorlar. Rusya Komünizmden vaz geçti ama bir anda sokaklarda soğuktan, açlıktan ölenler barındırır iken diğer yandan da jet sosyete olan insanlar türediler. Nasıl olabilir böyle bir şey eşit haklara sahip halklar bir anda servet paylaşımında bu kadar adaletsizliğe nasıl geçebilir. Aklım almıyor bu dünya düzenini. Bu kadar güçlü yapıyı kimler yönetiyor? Kimler bu işin döngüsünü kuruyor? Bu yapının tepesindekilere nasıl oluyor da kimseler dokunmuyor ve bu kısır döngü devamlılığını sağlıyor? Bildiğim bir şey var ise bizlerin topraklarına isim verebilecek kadar güçlü şirketler bu coğrafyaların kaderini belirleyenlerdir. Araştırmalarım doğrultusunda bizler silahla, baskı ile boyunduruk altında isek dünyanın diğer yerlerinde yaşayan bütün halklar başka şekilde emir altındalar ve kimisi bundan bile habersizler. En güçlü dediğimiz Amerika'da bile bizim nüfusumuzdan fazla yoksul bulunmakta. Dünyanın bizler gibi çaresiz insanlara ve yoksullara ihtiyacı var elbette. Öldürülmesi gereken, çevreye otorite için baskıya uğraması gereken halklar şarttır sisteme. Ne kadar lanet bir dünyada yaşıyoruz.
          Abbas kendi içerisinde barındırdığı düşünceleri yine kendisi ile konuşarak dışa dökmektedir. Kimselerle bu kadar detaylı konuşamıyor, konuşmaya kalksa bile deli yaftası yiyordu. Çevresi deli diye itham ettikçe acaba deli miyim düşünceleri de geçmiyor değildi aklından. Abbas sadece sistemleri eleştirmekle kalmıyor üstüne insanların hareketlerinden davranışlarından yola çıkarak bireyleri de eleştiriyordu. İsrail tarafına da kontrollü geçişlerinde onların bakışlarını da irdeliyor aslında bir çoğunun göründüğü gibi olmadığı, onların içerisinde de kendileri için iyi düşünen insanlar olduğunu fark ediyordu. O zaman bu ayrışma sadece birilerine yaradığı için devam ettirilmeli diyordu.
-İnsanlar neden bir birlerine bu kadar acımasızlar? Dün ezilen bu gün ezme taraftarı. Bizim içimizde de ezilmişliğimize rağmen az bir imkan bulan diğerlerini ezmeye çalışmakta. Daha güçlü yada imkanlı olan zayıfı ezme çabasına girmiş. Aslında kimse kimseye üzülmüyor. Dünya kanunu diyor geçiyorlar. Eşitlik, adalet, kardeşlik sadece hikayeden ibaret. Birisi diğerinin varlıklı olduğunu istemiyor. Hep benciler çıkıyor ortaya. Oysa hani acılar bir toplumu tamamen birleştirirdi. İçimizde yok mu bizleri satışa çıkartan. Aynı Amerikan yerlilerinin içinden Batılılar ile birleşip kendi ırkını katledenler gibi. Yahudiler içinden çıkmadı mı Yahudileri öldürtenler. Tıpkı Almanlarda olduğu şekilde. Her yer hainini barındırır iken iyisini de barındırıyor. İsrailliler içerisinde bizleri canavar olarak gören körler olduğu gibi bizleri düşünenlerde var. Bizlerde savaş halinde olmasaydık aynı mı olurduk diye soramıyorum bile çünkü aynı yapıyı savunurduk.
          Abbas içinden çıkılamayacak soruları soruyor yanıtlama çabasına giriyordu. Her soru beyninde depremler yaratırken aynı zamanda yanıtları da ayrı vurgunu çökertiyordu üzerine. Ne yapılabilirdi ki? Hiç bir şey. Koca bir hiç. Boşu boşuna ölüyorlar, boşu boşuna mücadele veriyorlar. Her şey sistemli bir kısır döngüden ibaretti sadece. Ve bu coğrafyanın insanı aptal değildi. Biliyorlardı her şeyi. Çare bulamadıkları için ilahi adalete sarılıyor ve ilahi adaletten medet umuyorlardı ve o çare hiç bir zaman gelmeyecekti. İşte çaresizlik, zor koşullarda bulunmak ve maddi kısıtlılık insanları ister istemez cehalete sürüklemekte, cehalete sürüklendikçe umutlar kaybolmasın diye Tanrıya sığınılmakta. Sokakta yatan insana bilimden bahsedebilir missin? Bahsetsen bilim ona ne sağlayacak ki? Matematik dehası olmaktansa o gün karnını doyurmak daha büyük nimet değil mi? İşte çaresizlik ve neticesi. Bu coğrafyaların kaderi de savaşlar devam ettiği sürece ölümle koyun koyuna cehalet olacaktır. Cehalet arttıkça insan mutlu olabiliyor ve bu mutluluk arttıkça toplumu sarıyor sonra herkes cehaletten medet umuyor. İşte Ortadoğu ve İslam coğrafyası. Diye düşünerek tek çarenin ölüm olduğu kanaatine varır. Ailesinin mirası olan silahı yatağının altından alır ve hiç bir şey yapamasa da yangına su taşıyan karınca misali en azından damla taşırım diyerek düşmanına kurşun sıkmaya karar verir. Halklar sistemin eziciliği altında ise bu sistemle baş edemeyeceğini ve asıl suçluyu bulamayacağını bilir ama görünen düşmanı tanımaktadır. Ailesini elinden alan İsrail'di. İsrail askerini bile öldürse içindeki yangını söndürebilirdi.
          Silahı ile İsrail askerlerinin olduğu yere yaklaştı. İki el ateş ettikten sonra karşı mevziden art arda ateş açıldı. Abbas iki askeri yaralamış ama kendisi de delik deşik olmuştu. Gözlerini ölüm uykusuna mutlulukla yumuyordu.
-Bekle beni anam, bekle beni babam, bekleyin beni kardeşlerim sizlere, huzura geliyorum...
Diyerek dünyaya veda etmişti. Ertesi gün haberlerde ve gazetelerde Abbas'ın hikayesi iki satırda özetlenmişti.
''Devlete baş kaldıran terörist öldürüldü...''
Yazar:Mitra

0 yorum:

Yorum Gönder