Nasıl Mutlu Bir İnsan Olunur? (2)
        Bu yazıya devam etmemin sebebi bu konu hakkında uzun uzadıya konuşabilecekmişim gibi hissetmem oldu. Ve birde bu konu hakkında yazı yazarken gerçekten keyif alıyorum. Madem keyif alıyorum devamını yazıyım dedim.

            “Mutlu olmak için uğraş vermelisiniz. Mutluluğa, iş, para ya da aşkla ulaşılmaz. Mutluluk sizinle kendiniz arasında bir meseledir.”
Rufus Wainwright

           “Kısacası mutlu olmaya çalışın mutlu olmak zordur kolay olansa üzgün kalmaktır. Zoru başarın zoru başarmakta sizi mutlu edecektir mutluluk bir maddede ya da uzakta değildir içinizdedir.”
Macro: Nasıl Mutlu Bir İnsan Olunur? (1)

Alttaki de benim bir sözüm bu yazının bir önceki serisinden. Diyeceğim şu ki  bu iki sözü karşılaştırınca benimde sanırım mutluluk hakkındaki fikirlerim biraz desteklenmiş oluyor. Ve sanırım bu yazıya devam edeceğim. Zaten devam etmekte istiyorum açıkçası.

Mutluluk bir uğraştır ve içinizdedir size kalan içinizdeki mutluluğa erişmektir. Peki bunun için ne yapmamız gerekiyor.  Öncelikle kendinizi sürekli başkaları ile kıyaslamaktan vazgeçin. Kendinizi tanıyın, kendiniz gibi olun başkası gibi olmaya çalışmayın başkalarının sevdiği şeyleri sevmeye çalışmayın.  Milyonlarca kişi bir kitabı beğeniyor diye kendinizi o kitabı okumaya zorlamayın kendi sevdiğiniz kitabı okuyun, hatta yazmayı seviyorsanız kendinize bir kitap yazın. Unutmayın siz teksiniz sizden bir tane daha yok bu dünyada bu  yüzden başkası gibi olmayı yada başkalarına ayak uydurmaya çalışmayı  bırakıp kendi istediğiniz gibi  yaşayın, yaşamaya çalışın. Aklıma gelen birkaç öneriyi daha yazının devamında sizinle paylaşacağım okumaya devam edim pişman olmazsınız.

Hayır demeyi öğrenmelisiniz. Belki kimseyi kırmıyor, herkes tarafından seviliyorsunuz ama içiniz çürüyor farkına varın! Gereksiz kibarlıktan, hayır diyememekten kurtulun. Hayatınızı sizin istekleriniz, düşünceleriniz yönetsin.

Her dakika berbat bir hayat yaşıyormuş gibi sizden daha kötüleri yokmuş gibi mızmızlanıp durmayın ya daha iyisi için çabalayın bu sizi mutlu edecektir yada sizden daha kötülerinin olduğunu kabullenin ve hayatınızın tadını çıkarmaya çalışın.

Kendi isteklerinizi ihtiyaçlarınızı sürekli erteleyip işle güçle uğraşmayın arada bir kendinize vakit ayırın.  Yaşamınızın üzerinize yüklediği yükleri hafifletmeye çalışın ve hafifleyin.

Başkalarını kıskanarak sürekli bir yarış içine girmeye çalışmayın kendi rekorlarınızı kırın kendinizi geliştirin başkası farklı bir alanda yetenekli olabilir sizde kendi alanınızda yeteneğinizi geliştirin bırakın herkes kendi işini yapsın siz başkası değilsiniz kendinizsiniz unutmayın başka biriyle aynı olamazsınız.

Sürekli aynı şeyleri yapmak bir yerden sonra sıkıcı gelmeye başlayacaktır. Ne biliyim çıkın gezin, dolaşın, müzik dinleyin, hoplayın zıplayın, hiç yapmadığınız şeyleri yapmaya çalışın. Sürekli aynı şeyleri yapmak aynı sonuçları verir aynı şeyler bir süre sonra sıkmaya başlar. Aynı şeyleri yapmanız gerekiyor ise de her gün farklı şekilde yapın mesele bir ressamsınız  her gün karakalem resim çiziyorsunuz bundan sıkıldıysanız renkli kalemleri elinize almanın zamanı gelmiş demektir.

Yapmadığınız şeyler varsa ve yapmanız gerekiyorsa yerinizde oturup somurtmak yerine kalkıp yapın. Siz mızmımzlanırken o iş kendi kendine olmayacak o olmadıkça da siz kendinize kızacaksınız.

 

Söylediğim gibi mutluluk içinizde, mutluluğa ulaşmak tamamen size kalmış bir durum. Bu yazıda mutluluğa daha rahat ulaşabilmeniz size rehberlik etmeye çalıştım buradan sonrası size kalmış artık.

 Hala yazacak tonlarca madde var aklımda belki 3. bir yazı olarak ilerde bu seriye devam edebilirim şimdilik bu kadar. Mutlu olmak için çabalamaya çalışın.

Yazar: MACRO

 



Nasıl mutlu bir insan olunur?
         Ebette bu yazıyı kendi tecrübelerime dayanarak yazacağım  psikoloji konusunda uzmanlaşmış  birisi değilim  fakat  her zaman mutlu hissetmem bu yazıyı yazmak için yeterli bir sebep ve yeterlilik bence. Yazmamın sebebine gelecek olursak ta geçenlerde ayak üstü s*ktir et adlı bir kitaba göz atmıştım kitabın ismi bile bana ilham kaynağı oldu ve bu benim dedim. Bugünse yazmak istedim istediğimi yapmakta beni mutlu eder hepsi bu.
            Öncelikle benim ilk kuralım kesinlikle rahat olmak ve günlük yaşamak  iyi bir gün geçirmek gelecek için iyi bir zemin hazırlıyor zaten gününüzü en güzel şekilde geçirin kendinize kendinizi üzecek bahaneler yaratmayın. Paranız mı bitti cidden boş verin ne önemi var ki paranın para bulunur mesela şuan gerçekten cebimde sadece 20 tl var bütün paramı birkaç gün önce harcamak zorunda kaldım ama umurumda değil bugün bitti yarında bir şekilde biter belki sıkıntılı bitecek bugün ama yarın dünü bitirebildiğim için mutlu olacağım. Param yok şuan evet ama dün almış olduğum kahveler şuan çekmecemde duruyor bu yeterli mutlu olmam için yani demem o ki  mutluluğu uzaklarda aramamak gerek yaşadığım için bile mutluyum çünkü benim için bir başka dünya yok sadece bu dünya var sonsuz yaşama inanmıyorum ve her nefesimde bir kez daha nefes aldığım için mutlu oluyorum yetmez mi?  Bence yeter. Her an her nefeste sadece gülümseyin sinirliyken bile gülümseyin bu sizi mutlu edecektir he bir de gülümserken s*ktir et demeyi de unutmayın bence en büyük sır bu s*ktir edin yahu.
            Sonra sizi mutlu edecek bir  şey bulun mesela ben tek başıma saatlerce sessiz bir ortamda oturup sessizliği dinleyebilirim öyle huzur verici ki. Oturun bir köşede kapayın gözlerinizi bırakın sessizlik sizi içine alsın biraz kafanızı dinleyin şehrin gürültüsünden uzaklaşın parayı işi gücü düşünmeyin sadece sessizliği düşünün huzuru arayın anı yaşayın ve mutlu olun. Anı yaşayın demişken evet anı yaşayın o an bir şeylerle uğraşırken sadece uğraşınızı düşünün bir daha aynı şeyi yapamayabilirsiniz zira. Sadece ne yapıyorsanız yaptığınız şeyi  yapın dediğim gibi sadece yapın ve odaklanın gülümseyin ve diğer her şeyi bir kenara bırakın düşünmeyin. Bir bakmışsınız ki gün bu şekilde bitmiş. Bütün gün dertsiz çilesiz bir şekilde atlatılmış ertesi günde böyle olsun ertesi günde bırakın dertlerinizi bir  köşeye. Elbette sorumluluklarınızdan vazgeçin hiçbir şeyi düşünmeyin takmayın demiyorum mutsuz olacağınız zamanlarda da mutsuz olun mutsuzluğu atlattıktan sonrada mutlu olmak daha çok mutlu edecektir sizi. Sadece demem o ki  mutsuzluktan geri kalan  zamanlarda mutsuzluğa yer vermeyin hayatınızda. Size sıkıcı gelen şeyleri zevkli hale getirmeye çalışın. Mesela ödev yapmanız gerekiyorsa da ödevinizi en güzel şekilde başka bir şey düşünmeden rahat ve eylenebildiğiniz gibi yapın öğretmeninize göre yaptığınız ödev  güzel olmamış olabilir düşük bir not verebilir size ama siz ödevinizi yaparken eğlendiniz notu da kafaya her şey not demek değil sonuçta unutmayın ve en önemlisi eğlenerek yapılan ödev size bir şeyler katmıştır ve bu katkı size notunuzu düzeltme olanağı tanıyacaktır. En tepede de olsanız eğer mutsuz iseniz ne anlamı var ki en tepede olmanın.
            Mutlu olmanız için hata yapmanız gerekiyorsa da yapın –elbette bu hata sadece sizi etkilesin başkalarının başını belaya sokmayın yada hayatınızı karartacak hatalar yapmayın - mutlu olun hatanızın cezasını o an düşünmeyin ve odaklanın mutluluğa hatanızın  cezasını çekmeye geldiğinde sıra o mutluluğu zamanında yaşamış olabildiğiniz için mutlu olun. Ya abi ne eğlendim ya yemişim cezayı gene olsa gene yaparım  iyi ki de yapmışım demek sizi mutlu yapar tabi birde gülümseme gülmeyi unutmayın. Hatalarınıza gülün ve geçin olmuş ve bitmiş bir şeyi günlerce kafaya takmanın bi anlamı yok artık. Seviştiniz diyelim ve  AIDS  olduğunuzu öğrendiniz ee hayatınız boyunca bir daha sevişmeyecek misiniz yada bütün gün oturup ağlayacak mısınız? Tabi ki hayır tedavi ile beraber hayatınıza devam edeceksiniz geri kalan günlerininizi cehenneme çevirmeye ne gerek var gidin tekrar tekrar tekrar sevişin –korunarak tabi millete bulaştırmayın- eğlenin gülün geri kalan günler sizin kendi hayatınızdan bunu unutmayın kendiniz için gülün başkasının hayatını yaşamıyorsunuz bu yüzden kendi hayatınızı cehenneme çevirmek bir anlam ifade etmez. Ancak kendiniz kendi hayatınızı cehenneme çevirebilirsiniz. Başkaları sizin hayatınızı cehenneme çeviremez çevirmek istiyorsa da onu hayatınızdan çıkarın kim olursa olsun sizin hayatınızı cehenneme çevirmeye hakkı yoktur kimsenin.
            Ya çok sevdiğiniz biri hasta ve siz buna üzülüyorsanız? Bunun için yapabileceğiniz bir şey yoksa üzülmeyi bırakın ve onunla zaman geçirmek sizi mutlu ediyorsa onunla zaman geçirin üzgün olmanın bir anlamı yok çünkü negatif enerji hem size hem karşınızdakine zarar verir. Yada yapabileceğiniz bir şeyler var. Bu sefer elinizden gelene en iyi şekilde sadece odaklanıp yapın bu sizi motive edecektir ve size moral verecektir dediğim gibi mutsuz olmaya çalışmanın hiçbir getirisi ve anlamı yok mutlu olmak için çabalayın.
            Sabah  uyandığınızda yeni bir güne başlayabildiğiniz için mutlu olun yemek yerken yiyebildiğiniz için mutlu olun. Paylaşın aynı bu yazıyı benim sizlerle paylaştığım gibi  çünkü birileri bu yazıdan bir şeyler kazanabilirse  bu beni mutlu edecektir sizde paylaşın mutlu olursunuz paylaşırsanız. Çevreniz sizin paylaşımlarınız sayesinde olumlu yönde değişiyorsa eminim ki mutlu olacaksınız.
 Saatlerinizi boş şeyler için harcamayın bir şeylerle uğraşın ortaya bir şeyler çıkarın  onca uğraştan sonra ortaya çıkardığınız ürün sizi mutlu edecektir.
 Beklentilerinizi çok yüksek tutmayın eğer 300 puanı geçemiyorsanız ben ODTU kazanacağım demeyin sonunda bu sizi hayal kırıklığına uğratır. Bunun yerine çabalayın ve elinizden gelenin en iyisini yapın elinizden gelen sizin yapabildiğiniz kadardır ve bu sizin için en iyisidir. Elinizden gelenin en iyisi ile mutlu olun hep daha iyisini istemeyin elinizdeki sizi mutlu etsin elinizdekileri biriktirin biriktikten sonra daha iyisini elde edin.
            Başkalarının ne dediğini umursamayın eşofman giymek sizi rahat hissettiriyorsa giyin ve dışarı öyle çıkın nasıl rahatsanız öyle mutlusunuzdur sonuçta süslenip püslenseniz de yürürken gelip biri sizin kucağınıza atlamayacak. Bir kalabalığın ortasında takılıp düştüğünüzde günlerce acaba biri gördü mü? Bana salak dediler mi diye düşünmenin ne anla mı var? Sizin düştüğünüzü görenlerin hangi biri ile bir daha karşılaşacaksınız ki? Düştünüz mü?  Kendinize gülün ne salağım ya deyip kalkın ayağa başkalarının demesine de aldırış etmeyin ve devam edin olup bitti artık kafaya takmanın bir anlamı yok öyle değil mi?
            Sizi mutlu edebilen insanları sevin ve saatlerce konuşun. Dertlerinizi ona anlatın, dertlerinize çözüm bulun onun dertleriyle uğraşın çözüm üretmeye çalışın. Sevdiğiniz birinin sorunlarını çözmek sizi mutlu edecektir.
            Kısacası mutlu olmaya çalışın mutlu olmak zordur kolay olansa üzgün kalmaktır. Zoru başarın zoru başarmakta sizi mutlu edecektir mutluluk bir maddede ya da uzakta değildir içinizdedir birde s*ktir et kelimesinin içinde gizlidir.
            Daha sayfalarca yazabilirim aslında ama bu kadar yazmak beni yeterince mutlu etti. Mutlu olma sırası sizde elbet bu yazdıklarım benim tecrübelerimle alakalı bir şey herkes için geçerli değil ama yine de söylediklerimin faydası olacağından eminim.
            Son olarak kitaptan bir parçasından örnek vermek istiyorum:
Tam şu anda, S*ktir Et diyen insanlar vardır, bunlar:

§  Nihayet beğendiği kıza ya da erkeğe gidip ona ne hissettiğini açıklayan
§  Bıktıkları işten dünyayı gezmek için ayrılan
§  Bir aile üyesine ya da arkadaşına ne düşündüğünü açıkça söyleyen
§  Kariyeri boyunca ilk defa işten izin alan
§  Karısının gardırobuna bir göz atıp sevimli iç çamaşırlarını deneyen
§  Kütüphanelerde sesli konuşan
§  Çikolatalı pastanın hepsini yiyen
§  Diğer sürücüye hareket çekip gaza basan
§  Çimlerin üzerine uzanıp saatlerce yıldızları seyreden insanlardır.

Yazar: Macro




FAHİŞE
          Akşam sokağında günler sakin geçer sokaktaki insanlar fazla hareketliliği sevmezlerdi. Zaten genelde de orta yaşlıların oturduğu güzel bir sokaktı akşam sokağı. İzmir'in ışıltılı, deniz kokulu havasından daha farklı bir havayı teneffüs ediyordu adeta. Sokak sakinleri bir birlerini yakından tanır, fazla sohbet etmeselerde yabancıyı simasından anlayacak kadar bilirlerdi birbirlerini. Feride bu sokakta doğmuş, büyümüştü. 
          Feride'nin babası apartman görevlisi idi, genel tabir olarak kapıcılık yapar aile geçimini sağlardı. Annesi de evlere temizliğe gider ev geçimine katkıda bulunurdu. Sakin bir hayat yaşarlar bundan da gocunmazlardı. Bazen, her ailenin yaşadığı sıkıntılara düşerler maddi imkansızlık çekerlerdi ama o denli umursamazlardı. Zaten dört kişilik bir aile oldukları için de masrafları o kadar fazla olmazdı. Feride'nin kardeşi Osman, orta okul son sınıfta okuyor, okul dışında arkadaşları ile sokakta futbol maçı oynayarak zaman geçiriyordu. Dersler ile fazla ilgili değildi aslında ve geleceğe dairde pek bir düşünceye sahip değildi. Sıradan bir öğrenciydi. Feride Liseye yeni başlangıç yaparak okul hayatında bir kademe daha büyümüştü. O zamana kadar pek umurunda olmayan çevre şimdi daha fazla dikkatini çekmeye başlamıştı. Ne de olsa yaşı büyüdükçe çevresi de değişiyor yeni yeni arkadaşlar ile tanışıyordu. Okula başladıktan sonra sınıf arkadaşları arasına karışmış onların yaptıkları dikkatini çeker olmuştu. Ders aralarında bahçeye iniyorlar, sınıfta kalıp sohbetler ediyorlardı. Yeni edindiği arkadaşlarından Pınar, Feride ile daha yakın arkadaş olmuş ve sürekli beraber gezmeye başlamışlardı. Pınarda yoksul bir aileden geliyor ama durumu, takındığı tavırlar,giyim işle zengin kızları gibi davranmaya çalışıyordu. Feride'ye de sürekli bu durumdan yakınıyor zengin olmak istediğinden bahsediyordu. Ailesine kızıyor sürekli yoksulluklarını eleştiriyordu. Pınar'ın ailesi geçici işlerde çalışırlar ve sürekli işlerde bulunamazlardı. Bu nedenle çoğu zaman zor durumda kalırlardı. Çevreden de giyim kuşam konusunda yardımcı olanlar olması nedeni ile kıyafet sıkıntısından bir süreliğine kurtulmuş olurlardı. Bütün bunların yanında Pınar okul dışında çalışarak para kazanır bunu da kendi ihtiyaçları için harcardı.
          Dersler başlamış ve öğrencilerin üzerine ağır bir yük bindirilmişti. Öğretmenler çocukları sırası ile kaldırarak baba, annelerinin mesleklerini sonrada ileride ne olmak istediklerini sorarlardı. Pınar her defasında babasının serbest meslekte bulunduğunu annesinin ise ev hanımı olduğunu söylerdi. Oysa annesi de babası gibi gündelik işlerde çalışırdı. Gecekondu semtinde otururlardı ve bir yakınlarının vesilesi ile bu okula yakın ikamet gösterilerek kayıt yaptırılmıştı. Öğretmenler Feride'ye sorduklarında, Feride diğerleri gibi çekinmeye başlar ve anne babasının mesleklerini gizlerdi. Bunu daha evvel hiç yapmamıştı ama çevresel durumlar kendisini etkilemeye başlamış ve anne babasının mesleklerinden dolayı çevresinden itibar göremeyeceği korkusuna bürünmüştü. Derslerden çıktıklarında Pınar kendisini onaylar ve en iyisinin bu şekilde olacağından bahsederdi. Feride, ilk defa böyle bir duruma düştüğünden dolayı üzülüyor ve sıkıntı yapıyordu kendisine. Pınar, Ferideyi alarak okulun arka tarafına götürmüş ve rahatlaması için cebinden çıkardığı sigarayı ikram etmişti.
Pınar- Bak bu en kaliteli ve itibarlı sigaradır.Zenginler bunu içerler, yak bir tane rahatla.
Feride- Sen nasıl alıyorsun Pınar bunu? Parayı nereden buluyorsun?
Pınar- Kızım ben okuldan sonra çalışıyorum ve kazanıyorum. Kendi paramla sigaramı da alıyorum. Sen de ailenden izin al gel çalış benimle. Ailen sana isteklerini veremeyebilir ama sen kazanır isen giyimini kendin alırsın yada ihtiyacın olur ise karşılarsın. Ne diye arkadaşlarımızın yanında mahcup olalım ki. Hem kim bilecek çalıştığımızı.
          Feride- Ailem izin vermez Pınar nasıl olur ki? Hem sigara içmedim hiç korkuyorum.
Pınar- Bir yolunu buluruz, ben hallederim durumu. Hem çalışacağımız iş kötü bir iş değil, sende göreceksin, bu konuda bana güven. Sigaradan da korkma ilk seferde zorlanırsın ama sonradan alışınca güzel gelir. Hafta sonu da bara gideriz arkadaşlarla içeriz bak hayattan nasıl tat alacaksın. İstediğimiz zaman güzel kıyafetler alırız, gezeriz, monotonlaşan hayattan kurtuluruz.
Bu vesile ile Feride ilk sigarası ile beraber sigaraya alışır. Pınar, dediği gibi alttan girer üstten çıkar ve Feride'nin ailesini kandırır. Hafta sonları dersler için birlikte zaman geçireceklerine inandırırlar aileyi. Sorunları ortadan kaldırdıktan sonra Feride tekstil atölyesinde işe başlar Pınar ile birlikte çalışırlar. Hem okuluna devam ediyor hem de hafta sonlarını boş geçirmeyerek çalışıyor, para kazanıyordu. Bu hayat Feridenin hoşuna gitmişti. Çünkü çevresinde gördükleri ile parasızlık bir eziklikti ve ancak para kazanıp daha iyi giyindiği zaman eziklik ortadan kalkmış olacaktı.
Feride hal ve davranış olarak gün geçtikçe değişiyordu. Pınar ile barlara gidiyor, pahalı sigara kullanıyor, yeni kıyafetler alıyor ve bunları arkadaşının hediye ettiğini söylüyordu. Ailesi zaten hayatın çetin yollarında ekmek paramızı kazanalım derdine düşmüş sıradan hayatlarına devam ediyor kızlarından şüphelenmiyorlardı. Feride artık ailesine ve çevresine sürekli yalanlar söylüyordu.Bu nedenle her geçen gün daha kötü bir duruma geliyordu. 
          Pınar'ın erkek arkadaşı vardı ve biraz havadar çocuktu. Yaş olarak Pınardan büyüktü, hal tavır olarak para harcamayı sever, para bulmak için sürekli farklı yollara baş vururdu, kendisi gibi olan arkadaşını da Feride'ye ayarlayarak dörtlü takılmaya başladılar. Feride, çocuktan hoşlanmış ve aşık olmuştu, o kadar güveniyordu ki ne dese kabulleniyordu. Evlilik hayalleri bile kuruyordu ama oğlan bu düşüncelerden çok uzaktı. Dördünün de ortak noktası daha çok kazanç sağlayarak lüks hayata atılmaktı. Feride bu hayatın içerisinde okulu tamamen boşlamıştı ve aileye haber vermeden okulu ertelemekteydi, Pınar'da Feride ile beraber okul hayatını noktalamaya başlamış ve eve giden ihbar haberlerini beraberce ortadan kaldırır olmuşlardı. Okulun hiç bir cazibesi kalmamıştı. Hem ne anlamı vardı ki? Zaten yoksullardı ve okusalar da bu yoksulluktan kurtulamayacaklardı. 
Okul sonunda aileler durumu öğreniyor ve çocukları okuldan alıyorlardı. Bu durum daha fazla işlerine gelmiş ve çalışma hayatına atılmakla daha fazla kazanmaya başlamışlardı. Erkek arkadaşları yaptıkları işten vurgun yapınca paraları da beraber harcıyorlardı. Seneler geçer olmuştu ve Feride 17 Yaşına adım atmıştı. Atık eski Feride yoktu yerinde. Salınıp güzelleşen Feride olgunlaştıkça iş yerinde erkeklerin ilgisini çeker olmuş ve çalıştığı yerlerde tacizlere maruz kalmıştı. Pınar da arkadaşı ile aynı kaderi paylaşmakta idi ve nereye gitseler, nerede bulunsalar bu tacizlere uğramaktaydılar. 
O acı gün geldiği zaman, kader tersini bir anda gösterir olmuştu. Feride iş yerinde akşam saatine mesaiye kalacaktı, patronu öyle istemişti ve iş yeri boşaldıktan sonra baş başa çalışır olmuşlardı. Patron çalışır iken içeriz diye alkol almıştı. Feride bir baba gibi gördüğü patronundan şüphelenmeyecek kadar seviyordu. Feride'nin bu denli yakın yaklaşması ise patronu yanıltmış ve bir ilişki düşüncesine salmıştı. Alkol alındıkça patron daha fazla yanaşmaya çalışıyordu. Feride durumu anlamış ama iş işten geçmişti, patron durdurulamayacak kadar vahşileşmiş ve bir süre arbedenin ardından Feride'ye tecavüz etmişti. Feride'nin daha evvel sevgilisi ile ilişkisi olması nedeni ile bakire olmaması, patronu rahatlatmış ve zaten yolcusun sıkıntı olmaz demesine yol açmıştı. Feride ağlıyor, patron ise para ile susturmaya çalışıyordu.
          Patron- Bana bak zaten kız değilsin zaten, seni imkansız bırakmam parasız kalmazsın, ya bu duruma devam edersin yada seni rezil ederim. İyi düşün.
Feride ne yapacağını bilemez. Olayın üstünü kapatmaya çalışır. Erkek arkadaşı diğer arkadaşı ile beraber bir hırsızlık davası nedeni ile tutuklanır. Artık yoktur ve kızlara destek olan en büyük maddi kaynaklarda yoktur artık. Feride ve Pınar bir çok yere borçlanmaya başlamış, evlere de para götüremez olmuşlardı. Son moda takılıyor, en son ürünlerden muhakkak alıyorlardı. Erkek arkadaşlarının da olmayışı biraz daha serbest takılmalarına neden olmuştu. Masraflar arttıkça daha fazla para gerekiyor ve daha fazla para ihtiyacı sıkıntıyı artırıyordu. Borçların vadesi gelmiş kapıya dayanmıştı. Feride bir defadan bir şey olmaz yeter ki şu borçlardan kurtulalım derdine düşmüş ve eski patronun teklifini Pınara da anlatmıştı. İki kafadar bir kerelik ilişkiden zarar görmeyeceklerine karar vererek yola koyulmuşlardı. Eski patron kızları akşam alacağını evlere de bahane bulmaları gerektiğini izah etmişti. Her şey hazırdı ortam kuruldu ve o akşam dört erkek iki kız önce bara oradan da kenar otellerden birisine geçtiler. Kızlar ürkmesin ve rahat hareket etsinler diye uyuşturucu hap vermişlerdi. Sabaha kadar hayatın en rezil hallerinden birini yaşayan kızlar sabah otelden çıktıklarında artık eskiye dönemeyecek durumdaydılar. Uyuşturucu kendisine çeken bir madde idi ve çekiyordu. Uyuşturucu heves ettikleri alemin en son raddesi idi. Daha evvel de erkek arkadaşları vasıtası ile de esrar kullanmışlardı ama bu seferki farklıydı. Kızlar para ve uyuşturucu uğrunda sürekli bu alemi yaşar olmuşlardı. Evlere gitmiyorlar, sürekli barlarda geziyorlar ve alemlere dalıyorlardı. Daldıkları alemlerde dayak yiyor, aşağılanıyor, hor görülüyorlardı ama her şeye rağmen hayat devam ediyor ve bu hayata rağmen artık kopamıyorlardı çünkü bir sokaktan çıkıp bütün İzmir'e tanınmışlardı. Nereye gitseler kaşar orospulardı. Hayat acıydı ve bu acı hayat daha fazlası için çaba gösterenlere kötü sonunu sunuyordu. Pınar ve Feride ailelerden kopmuş, çocukları olmuştu, lakin çocuklara kendileri bakmak zorundaydılar çünkü babaları bile belli değildi. Vesikalarını aldılar artık hayat kadınlarıydı ikisi de. 
          Feride ve Pınar özentinin sonunu ağır bedeller ile ödediler ve kadın olmanın verdiği dezavantajında etkisi ile kolay yem oldular acı hayata. Kadınlar toplumda daima kullanılıp atılacak lokma gözü ile görülmekte ve gittikleri her işte neredeyse tacize maruz kalmaktadırlar. Üstüne hayatta görsel, sözel özendirmeler hayat karşısında daha zayıf olanları yakalar ve girdabına çeker. İşte asıl fahişe özendirici ve bu özendirdiklerini elde etme yolunda insana tuzaklar kuran hayatın kendisidir. Fahişe genç kızları zayıflığından kullananlardır ve fahişe sistemin ta kendisidir. Yokluk ise fahişeye hizmetkar olan en önemli noktadır. Fahişe beyinlerimizde oluşturulan sarf düşünceleri ve sarf düşüncelerden meydana gelen zaaflarımızdır. Feride ve Pınar ise bu yolda harcanan iki küçük noktadır...
Yazar:Mitra
IS SEXUAL ORİENTATİON DETERMİNED AT BİRTH ?
Nowadays, sexual orientation is one of the most argued issue. Sexual orientation is a permanent qualitiy which lead to feel people romantic or sexual  attraction against the other gender .  Sexual orientation is generally divided into three categories .these categoris are heterosexual, bisexual, homosexual.Heterosexual is caring opposite sex of person.Bisexual is going in for both sex of people. Homsexual is also caring for people of their own sex.
         It is claimed that sexual orientation  is determined at birth.On the other hand many people claim that sexual orientation  is gained after birth .According to research which has came out in recent years, homosexuality is a psychological disorder which can be treated as a result of the trauma which occur in childhood.researcher who attend this research  said that people who say ı am gay  feel lonely in public because they also want to feel unique themselves. As a result of this ,they are more likely to be gay .for example ,ıf a person expose  rape or sexual harassment, person will be likely to Show sexual orientation in the future.
American proffessor Dr.Joseph Nicolosi says  "I would like to propose a socio-analytical views on the formation of gay identity. this opinion based  on perspective which ı have gained in the clinical treatment of more than 400 homosexuals during my eighteen years of professional practice as a psychologist. "Gay identity" was defined as a self-determination and human rights issues.American who love the freedom love it as much as losing ourselves. Our most effective institution-professional psychology and psychiatry, churches, educational institutions and media  fell into error about sexual orientation.Because I am sure,sexual orientation is a self-identity to deceive and mislead yourselves.’’

Yazar:Aslı
Downloading Music or Films Without Paying
         Today in the world most people download music or films without paying. Some of them think that downloading music or films without paying is as much of a crime as stealing  from  a shop but the others think the opposite. I believe that people shouldn’t be considered criminal because of downloading music or films
            To start with, we need money to by film or music CDs. Many people aren’t rich and they can’t buy original CDs so they have to download them on the internet. For example; 2 months ago  I wanted to buy a film CD from shop but when ı saw the price, i didn’t buy it it because it was every expensive so i downloaded it from internet.
            Secondly, I think people actually help actors or singers by downloading some film or music . How? On the internet, a lot of people download some music so the music can be more populer. The singers can earn more money thanks to this. Briefly downloading something isn’t bad thing everytime.
            In conclusion, I believe that downloading films or music without paying is useful for a lot of people who dont’t have Money because nobody has equal amount of money.

Yazar:Derya

Not:İnternetten film indirme olayı sadece örnek olarak verilmiştir korsan film yada muzik bir suçtur.
ONLİNE LEARNİNG İS BETTER THAN FACE-TO-FACE LEARNİNG.
Today’s technology allows us to make beneficial things from screens. One of them is online learning. Online learning is that teaching is done by means of electronic media.  However, online learning is a new style for people because people have been teached by face to face learning for years. İn addition, Face to face learning is a system that student and teacher can see each other.
Upon comparing online learning and face to face learning, we detect that skills, strategies, and techniques used in face-to-face learning environments will also work well in online learning. However, there exist many a difference between them. For instance ,Whereas İn Online learning , we feel more relax because of less sense of instructor control ,at face to face learning , we feel uncomfartable because of more sense of leadership from Instructor.
Online method of education are advantageous for many reasons. First of all, it is a very convenience. A human can use a computer can access Internet anywhere, such as at home, outdoor or even on a bus. This benefit is important especially for people who live in remote or rural areas and cannot commute to school. Moreover, it is also useful for parents who want their young children study at home or any student who prefers to work in their comfort own home. İn addition, online learning is more cheaper than traditional classroom academic or trade course. These courses are unpaid. Students can save money. For example, they do not have to pay for course of fees. Also, One of the biggest advantage of online learning is that although your trainees spread all over the country in different time zones, they can collect them on online learning and you can start your training without waiting participants to come class as in face to face learning. İn addition, in online learning, when your class finish, you can watch it again when you want but in face to face you can not do this.
İn online learning you do not have to act acccording to rules limiting us. You are flexible. Flexibility is certainly one of the most important benefits. One research suggest that online academic courses and learning initiatives are becoming more aware of the needs of people from disadvantaged backgrounds, and this means that people from such backgrounds are in a much better position to learn and progress than they used to be. An according to another research, Evidence shows that there are certain groups of students that benefit from college online learning much more than other groups.

There exist many a website about online learning such as The university of the people, WatchKnowLearn, Open university. For instance,  The University of the People is simply amazing, as the world's first tuition-free online university. The school works similarly to the aforementioned MITx, where students do not have to pay tuition or access fees for courses, but they do require application and exam fees. Although University of the People's online education resources are not 100%  free when it comes to earning course credit or a degree, for what they are offering, it might as well be. The university offers degrees at the associate and bachelor level, and is in the process of accreditation. University of the People is particularly inspiring for its approach in supporting students in developing countries, with a commitment to helping students overcome geographic and financial limitations that might otherwise deprive them of higher learning. Through social networking, collaborative learning, and open educational resources, students can take advantage of the vast resources offered by this university, which is backed by Yale, NYU, the United Nations, as well as other organizations, along with a faculty and staff of current and former instructors and educational professionals from traditional universities.




GLOSSARY
İnitiative: a plan or activity that is done to solve a problem or improve a situation
Aforementioned: mentioned ​earlier
Tuition: money that you pay for being taught, especially at college or university
Bachelor level: undergraduate academic degree
Accreditation: official approval of an organization

Commitment: when you are willing to give your time and energy to something that you believe in

Yazar:Aslı
Mahkum Celladına Aşık

Celladına aşık olmuşsa bir millet,
İster ezan ister çan dinlet.
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet,
Müstehaktır ona her türlü zillet.

Ömer Hayyyam
            Her zamanki gibi sabah erkenden uyanıp iki lokma yemek yemeye fırsat bulamadan yola koyuldu.  Nasır tutmuş yara bere içindeki elleri  bir gün daha kazmayı kavrayabildiği için dua etti  ve işinin başına koyuldu. Saatlerce kazdı siyahı elleri titreyene, kanayana kadar kazdı taki gün bitene kadar. Bir gün daha bitti onun için çile ızdırap içinde bir gün daha. Madenden çıktı kapkara olmuş elleriyle terini sildikten sonra gökyüzüne baktı kapkara zifiri karanlık ışıksız gökyüzüne. Bir tutam bile ışık kalmamıştı artık onun için gökyüzünde ne fark ederdi ki zaten hangi birimiz için kalmıştı bir ışık gökyüzünde.
            Hangimizin hayatı farklı belki bir madende çalışmıyoruz ama her gün siyahı karanlığı kendi ellerimizle kazmıyor muyuz -bir maden işçisi misali üç kuruş paraya çalışıyordu bütün gün siyahı kazıyordu-  3 paket makarna için ellerimizle siyah bir gelecek inşa etmiyor muyuz kendimize? Alışmadık mı itilip kakılmaya, susturulmaya, alay edilmeye alışmadık mı birilerinin bizi dürtmesine koyunmuşuz gibi bizi gütmesine. Daha ne kadar devam edecek bu durum, uyanma  vaktimiz gelmedi mi artık neyi bekliyoruz maden işçisi misali kafamızın üzerine çökmesinimi bekliyoruz  bu ülkenin enkazın altında kalıp can çekişmeyi mi bekliyoruz?
            Ben çoktan uyandım ama sizinde uyanma vaktinizin geldiğini düşünüyorum artık yeter! Kafanız kesiliyor ama en azından balta keskindi acımadan ölüyoruz deyip daha çok seviyorsunuz celladınızı. Çok mu zor algılamak gözünüzü açıp etrafınıza bakmak ısrarla ölüme gitmek ne kadar mantıklı. Elbet bir gün anlayacaksınız fakat o gün geldiğin de kendinizi kazdığınız siyahın içinde çırpınırken bulacaksınız. Ne kadar çabalasanız da o kazdığınız derin karanlık bir karabasan misali etrafınızı saracak ve artık sizi rahat bırakmayacak. Uyanın dostlarım hala bir umut var sizde istemez misiniz gökyüzünde parlayan yıldızları görmeyi sizde istemez misiniz birbirine gülümseyen huzur içinde yaşayan insanları gözlerinin içi parlayan gençliği görmek istemez misiniz?
            İstemezsiniz tabi ki öyle değil mi? Çünkü mutlu gelecek karanlıkta değil mi? Hepimiz ölünce cellad hedefine ulaşınca huzura kavuşacaksınız öyle değil mi? Değil! En azından benim için değil! Her gün ölmekten vazgeçin artık ve ya beraber güzel bir gelecek kuralım yada siz her gün ölürken bizi de paçamızdan çekiştirip sizinle gelmeye zorlamayın. Anlayın artık hepimiz için aydınlık bir gelecek istemek kötü bir şey değil. Bunları yazdığım ve düşündüğüm için sizleri uyardığım için soysuz bir adam olarak anılmayayım artık barış içinde yaşayalım sadece.
            Hasta bu millet ya hasta cidden hasta zoru başaran bir millet derler türkler için haklı adamlar. O kadar zor ki bir insanın bilerek karanlıkta savrulması önündeki bütün delilleri gerçekleri yok sayıp kenara itmesi hatta ve hatta kendini bir  yalana bile bile sürükeyip ikna etmesi okadar zorki ayakta alkışlıyorum ve tebrik ediyorum bu milleti zoru başardık(!)
Hastayız derkende şaka yapmıyorum yani bakınız Stockholm sendromu yani rehinenin rehin alana, kurbanın avcıya, mahkumun celladına âşık olma haline denir. Rehinenin bizi kurtarmayın diye haykırması bağırmasıdır. Ve malesef bu hastalık bütün ülkeyi kasıp kavuruyor sadece en aklı başında olanlar kurtulabiliyor kurtulamayanlar ise ilginç bir şekilde koyuna evriliyor.
Özür dilerim bunları yazdığım için çünkü biliyorum kızacaksınız celladınızın bunları görüp üzülmesini istemeyeceksiniz ama maalesef yazmak zorundayım.


Not: Teşbihte hata olmaz maden işçilerine ve emekçilerine saygım sonsuzdur bir kusur ettiysem affola saygılarımla…

Yazar:Macro