DENEME etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DENEME etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

 Neden sorusu üzerine…
            Türkiye de yaşıyorsanız her gün illaki bir şeyleri  neden böyle yapmışlar diye kafaya takıyorsunuzdur, anlamak için de saatlerce çaba harcıyorsunuzdur. En azından ben her gün saçma sapan şeylerle karşılaşıyorum bu yüzdende bunun hakkında bir yazı yazmak istedim. Günlük sıradan şeyler yerine biraz daha genel sorunları örnek göstereceğim çünkü her gün karşılaştığım saçmalıkları sayamaya başlarsam 5 cilt yazı çıkar ortaya yazmak bana dert okumak size dert olur.
 Gerçekten aşırı mantıksız sistemler, saçma sapan sırf kural olsun diye konulmuş kurallar, gereği olmayan bir şeylerle uğraşmalar ama sorunları görmezden gelerek hiç oralı bile olmamalar ve daha niceleri. Evet hoş geldiniz burası Türkiye. Mantıksızlığın mükemmel derecede yüksek olduğu herkesin zamanla koyuna evrildiği dünyanın en mükemmel(!) ülkesi. Dünyanın neresine giderseniz gidin daha iyisini bulamazsınız gerçekten söylüyorum ya şaka yapmıyorum, gülmeyin.  O kadar iyi bir ülke ki sizin yerinize düşünüyorlar yahu siz hiç çaba göstermeden gün boyunca otluyorsunuz başka nerede var böyle bir hizmet Allah aşkına bana bir örnek göstersin.
Demokrasi ile başlayalım. Demokrasinin tarihsel süreçleri üzerine öne atılmış görüşleri incelediğimizde halk tarafından karar alma sürecine katılma olarak uzlaşı sağlandığını görürüz. Bizler oy kullanma imtiyazına ulaşmış olsak bile bizi ilgilendiren hangi karar alma sürecine katılıyoruz? Bkz:YÖK tasarısı dönüştürülüyor, öğrenciler hakkında veya üniversitelerin işleyişi hakkında yeni düzenlemeler yapılacak. Peki hangi üniversite hocasına ya da öğrencisine fikir soruluyor? Ya da oylamaya sunuluyor? Hal böyleyken bu yönetim şekline demokrasi demek kadar mantıksız bir durum yoktur.
Bir örnek olarak ta KPSS yi öne sürebilirim yıllarca sınava girip hep en iyisi olmak için uğraş, liseyi kazan, üniversiteyi kazan, 16 sene oku, çabala ee iş yok. E oldu mu şimdi güzel ağabeycim demezler mi sana biz bu kadar sene boşa mı okuduk çabaladık diye. Madem iş vermeyeceksin kapat okulların hepsini kur sanayiyi herkes sanayide çalışsın bari üretim artar da bir katkısı olur sana. Ayrıca şunu da unutmayalım ki KPSS adayları birilerini eleye eleye o noktaya kadar gelmiş daha ne sınavından bahsediyorsun sen anlamış değilim.
            KPSS dershaneleri de ayrı bir saçmalık konusu  sana ders veren adamlar zaten KPSS yi kazanamadığı için orada çalışıyor e ne anladık biz bu işten başaramayan adam sana nasıl başarının yolunu göstersin ki kimin umurundaki ama bu sistem. Senin bir senen daha boşa gider altı üstü seneye kazanırsın üzülme. Öte yandan dershane yöneticisi ucuz öğretmen çalıştırır paraları cebine atar evinde rahat rahat uyur oda seneye tekrar para kazanacak nasıl olsa bak gördün mü her şerde bir hayır vardır  üzülme millet sayende para kazanıyor.
            Canım ülkem bayılıyorum bu ülkeye taşı toprağı sıksan mantık fışkırır. Ya celladına aşık bir milleti ne yapmalı. Önüne koyduğun bütün fırsatları sen gel elinin tersi ile it, sana doğruyu anlatalım o doğrunun bütün kanıtlarını da gözüne sokalım ama sen gene de inanmayıp makarna yak kömür ye. Daha çok ağlarsın bu kafayla unutma koyunları kurban bayramında kesiyorlar bayrama da pek bir şey kalmadı şunun şurasında bayram dediysem sevinme sayın koyun bey bu senin bayramın değil aşık olduğun çobanının bayramı olacak ve o an geldiğinde uyanmak için çok geç olmuş olacak.
Diyeceğim şu ki :
Celladına aşık olmuşsa bir millet,
İster ezan ister çan dinlet.
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet,
Müstehaktır ona her türlü zillet.
Bu ülkede makarna yakıp kömür yiyen celladına aşık insanlar olduğu sürece, daha nice  saçmalıklara göz göre göre inanmak için ısrar eden, kendini zorlayan insanlar olduğu sürece daha bizim yerimize çok düşünürler bizde çayırda çimende bütün gün salak salak otlarız.
Yazımın bütün özeti bu aslında Türkiye ye hoş geldiniz. Burada mantık arama kesinlikle tehlikeli ve yasaktır. Sağlıcakla kalın ve düşünmemeye çalışın mümkünse.
Yazar:Macro
Nasıl Mutlu Bir İnsan Olunur? (2)
        Bu yazıya devam etmemin sebebi bu konu hakkında uzun uzadıya konuşabilecekmişim gibi hissetmem oldu. Ve birde bu konu hakkında yazı yazarken gerçekten keyif alıyorum. Madem keyif alıyorum devamını yazıyım dedim.

            “Mutlu olmak için uğraş vermelisiniz. Mutluluğa, iş, para ya da aşkla ulaşılmaz. Mutluluk sizinle kendiniz arasında bir meseledir.”
Rufus Wainwright

           “Kısacası mutlu olmaya çalışın mutlu olmak zordur kolay olansa üzgün kalmaktır. Zoru başarın zoru başarmakta sizi mutlu edecektir mutluluk bir maddede ya da uzakta değildir içinizdedir.”
Macro: Nasıl Mutlu Bir İnsan Olunur? (1)

Alttaki de benim bir sözüm bu yazının bir önceki serisinden. Diyeceğim şu ki  bu iki sözü karşılaştırınca benimde sanırım mutluluk hakkındaki fikirlerim biraz desteklenmiş oluyor. Ve sanırım bu yazıya devam edeceğim. Zaten devam etmekte istiyorum açıkçası.

Mutluluk bir uğraştır ve içinizdedir size kalan içinizdeki mutluluğa erişmektir. Peki bunun için ne yapmamız gerekiyor.  Öncelikle kendinizi sürekli başkaları ile kıyaslamaktan vazgeçin. Kendinizi tanıyın, kendiniz gibi olun başkası gibi olmaya çalışmayın başkalarının sevdiği şeyleri sevmeye çalışmayın.  Milyonlarca kişi bir kitabı beğeniyor diye kendinizi o kitabı okumaya zorlamayın kendi sevdiğiniz kitabı okuyun, hatta yazmayı seviyorsanız kendinize bir kitap yazın. Unutmayın siz teksiniz sizden bir tane daha yok bu dünyada bu  yüzden başkası gibi olmayı yada başkalarına ayak uydurmaya çalışmayı  bırakıp kendi istediğiniz gibi  yaşayın, yaşamaya çalışın. Aklıma gelen birkaç öneriyi daha yazının devamında sizinle paylaşacağım okumaya devam edim pişman olmazsınız.

Hayır demeyi öğrenmelisiniz. Belki kimseyi kırmıyor, herkes tarafından seviliyorsunuz ama içiniz çürüyor farkına varın! Gereksiz kibarlıktan, hayır diyememekten kurtulun. Hayatınızı sizin istekleriniz, düşünceleriniz yönetsin.

Her dakika berbat bir hayat yaşıyormuş gibi sizden daha kötüleri yokmuş gibi mızmızlanıp durmayın ya daha iyisi için çabalayın bu sizi mutlu edecektir yada sizden daha kötülerinin olduğunu kabullenin ve hayatınızın tadını çıkarmaya çalışın.

Kendi isteklerinizi ihtiyaçlarınızı sürekli erteleyip işle güçle uğraşmayın arada bir kendinize vakit ayırın.  Yaşamınızın üzerinize yüklediği yükleri hafifletmeye çalışın ve hafifleyin.

Başkalarını kıskanarak sürekli bir yarış içine girmeye çalışmayın kendi rekorlarınızı kırın kendinizi geliştirin başkası farklı bir alanda yetenekli olabilir sizde kendi alanınızda yeteneğinizi geliştirin bırakın herkes kendi işini yapsın siz başkası değilsiniz kendinizsiniz unutmayın başka biriyle aynı olamazsınız.

Sürekli aynı şeyleri yapmak bir yerden sonra sıkıcı gelmeye başlayacaktır. Ne biliyim çıkın gezin, dolaşın, müzik dinleyin, hoplayın zıplayın, hiç yapmadığınız şeyleri yapmaya çalışın. Sürekli aynı şeyleri yapmak aynı sonuçları verir aynı şeyler bir süre sonra sıkmaya başlar. Aynı şeyleri yapmanız gerekiyor ise de her gün farklı şekilde yapın mesele bir ressamsınız  her gün karakalem resim çiziyorsunuz bundan sıkıldıysanız renkli kalemleri elinize almanın zamanı gelmiş demektir.

Yapmadığınız şeyler varsa ve yapmanız gerekiyorsa yerinizde oturup somurtmak yerine kalkıp yapın. Siz mızmımzlanırken o iş kendi kendine olmayacak o olmadıkça da siz kendinize kızacaksınız.

 

Söylediğim gibi mutluluk içinizde, mutluluğa ulaşmak tamamen size kalmış bir durum. Bu yazıda mutluluğa daha rahat ulaşabilmeniz size rehberlik etmeye çalıştım buradan sonrası size kalmış artık.

 Hala yazacak tonlarca madde var aklımda belki 3. bir yazı olarak ilerde bu seriye devam edebilirim şimdilik bu kadar. Mutlu olmak için çabalamaya çalışın.

Yazar: MACRO

 



Nasıl mutlu bir insan olunur?
         Ebette bu yazıyı kendi tecrübelerime dayanarak yazacağım  psikoloji konusunda uzmanlaşmış  birisi değilim  fakat  her zaman mutlu hissetmem bu yazıyı yazmak için yeterli bir sebep ve yeterlilik bence. Yazmamın sebebine gelecek olursak ta geçenlerde ayak üstü s*ktir et adlı bir kitaba göz atmıştım kitabın ismi bile bana ilham kaynağı oldu ve bu benim dedim. Bugünse yazmak istedim istediğimi yapmakta beni mutlu eder hepsi bu.
            Öncelikle benim ilk kuralım kesinlikle rahat olmak ve günlük yaşamak  iyi bir gün geçirmek gelecek için iyi bir zemin hazırlıyor zaten gününüzü en güzel şekilde geçirin kendinize kendinizi üzecek bahaneler yaratmayın. Paranız mı bitti cidden boş verin ne önemi var ki paranın para bulunur mesela şuan gerçekten cebimde sadece 20 tl var bütün paramı birkaç gün önce harcamak zorunda kaldım ama umurumda değil bugün bitti yarında bir şekilde biter belki sıkıntılı bitecek bugün ama yarın dünü bitirebildiğim için mutlu olacağım. Param yok şuan evet ama dün almış olduğum kahveler şuan çekmecemde duruyor bu yeterli mutlu olmam için yani demem o ki  mutluluğu uzaklarda aramamak gerek yaşadığım için bile mutluyum çünkü benim için bir başka dünya yok sadece bu dünya var sonsuz yaşama inanmıyorum ve her nefesimde bir kez daha nefes aldığım için mutlu oluyorum yetmez mi?  Bence yeter. Her an her nefeste sadece gülümseyin sinirliyken bile gülümseyin bu sizi mutlu edecektir he bir de gülümserken s*ktir et demeyi de unutmayın bence en büyük sır bu s*ktir edin yahu.
            Sonra sizi mutlu edecek bir  şey bulun mesela ben tek başıma saatlerce sessiz bir ortamda oturup sessizliği dinleyebilirim öyle huzur verici ki. Oturun bir köşede kapayın gözlerinizi bırakın sessizlik sizi içine alsın biraz kafanızı dinleyin şehrin gürültüsünden uzaklaşın parayı işi gücü düşünmeyin sadece sessizliği düşünün huzuru arayın anı yaşayın ve mutlu olun. Anı yaşayın demişken evet anı yaşayın o an bir şeylerle uğraşırken sadece uğraşınızı düşünün bir daha aynı şeyi yapamayabilirsiniz zira. Sadece ne yapıyorsanız yaptığınız şeyi  yapın dediğim gibi sadece yapın ve odaklanın gülümseyin ve diğer her şeyi bir kenara bırakın düşünmeyin. Bir bakmışsınız ki gün bu şekilde bitmiş. Bütün gün dertsiz çilesiz bir şekilde atlatılmış ertesi günde böyle olsun ertesi günde bırakın dertlerinizi bir  köşeye. Elbette sorumluluklarınızdan vazgeçin hiçbir şeyi düşünmeyin takmayın demiyorum mutsuz olacağınız zamanlarda da mutsuz olun mutsuzluğu atlattıktan sonrada mutlu olmak daha çok mutlu edecektir sizi. Sadece demem o ki  mutsuzluktan geri kalan  zamanlarda mutsuzluğa yer vermeyin hayatınızda. Size sıkıcı gelen şeyleri zevkli hale getirmeye çalışın. Mesela ödev yapmanız gerekiyorsa da ödevinizi en güzel şekilde başka bir şey düşünmeden rahat ve eylenebildiğiniz gibi yapın öğretmeninize göre yaptığınız ödev  güzel olmamış olabilir düşük bir not verebilir size ama siz ödevinizi yaparken eğlendiniz notu da kafaya her şey not demek değil sonuçta unutmayın ve en önemlisi eğlenerek yapılan ödev size bir şeyler katmıştır ve bu katkı size notunuzu düzeltme olanağı tanıyacaktır. En tepede de olsanız eğer mutsuz iseniz ne anlamı var ki en tepede olmanın.
            Mutlu olmanız için hata yapmanız gerekiyorsa da yapın –elbette bu hata sadece sizi etkilesin başkalarının başını belaya sokmayın yada hayatınızı karartacak hatalar yapmayın - mutlu olun hatanızın cezasını o an düşünmeyin ve odaklanın mutluluğa hatanızın  cezasını çekmeye geldiğinde sıra o mutluluğu zamanında yaşamış olabildiğiniz için mutlu olun. Ya abi ne eğlendim ya yemişim cezayı gene olsa gene yaparım  iyi ki de yapmışım demek sizi mutlu yapar tabi birde gülümseme gülmeyi unutmayın. Hatalarınıza gülün ve geçin olmuş ve bitmiş bir şeyi günlerce kafaya takmanın bi anlamı yok artık. Seviştiniz diyelim ve  AIDS  olduğunuzu öğrendiniz ee hayatınız boyunca bir daha sevişmeyecek misiniz yada bütün gün oturup ağlayacak mısınız? Tabi ki hayır tedavi ile beraber hayatınıza devam edeceksiniz geri kalan günlerininizi cehenneme çevirmeye ne gerek var gidin tekrar tekrar tekrar sevişin –korunarak tabi millete bulaştırmayın- eğlenin gülün geri kalan günler sizin kendi hayatınızdan bunu unutmayın kendiniz için gülün başkasının hayatını yaşamıyorsunuz bu yüzden kendi hayatınızı cehenneme çevirmek bir anlam ifade etmez. Ancak kendiniz kendi hayatınızı cehenneme çevirebilirsiniz. Başkaları sizin hayatınızı cehenneme çeviremez çevirmek istiyorsa da onu hayatınızdan çıkarın kim olursa olsun sizin hayatınızı cehenneme çevirmeye hakkı yoktur kimsenin.
            Ya çok sevdiğiniz biri hasta ve siz buna üzülüyorsanız? Bunun için yapabileceğiniz bir şey yoksa üzülmeyi bırakın ve onunla zaman geçirmek sizi mutlu ediyorsa onunla zaman geçirin üzgün olmanın bir anlamı yok çünkü negatif enerji hem size hem karşınızdakine zarar verir. Yada yapabileceğiniz bir şeyler var. Bu sefer elinizden gelene en iyi şekilde sadece odaklanıp yapın bu sizi motive edecektir ve size moral verecektir dediğim gibi mutsuz olmaya çalışmanın hiçbir getirisi ve anlamı yok mutlu olmak için çabalayın.
            Sabah  uyandığınızda yeni bir güne başlayabildiğiniz için mutlu olun yemek yerken yiyebildiğiniz için mutlu olun. Paylaşın aynı bu yazıyı benim sizlerle paylaştığım gibi  çünkü birileri bu yazıdan bir şeyler kazanabilirse  bu beni mutlu edecektir sizde paylaşın mutlu olursunuz paylaşırsanız. Çevreniz sizin paylaşımlarınız sayesinde olumlu yönde değişiyorsa eminim ki mutlu olacaksınız.
 Saatlerinizi boş şeyler için harcamayın bir şeylerle uğraşın ortaya bir şeyler çıkarın  onca uğraştan sonra ortaya çıkardığınız ürün sizi mutlu edecektir.
 Beklentilerinizi çok yüksek tutmayın eğer 300 puanı geçemiyorsanız ben ODTU kazanacağım demeyin sonunda bu sizi hayal kırıklığına uğratır. Bunun yerine çabalayın ve elinizden gelenin en iyisini yapın elinizden gelen sizin yapabildiğiniz kadardır ve bu sizin için en iyisidir. Elinizden gelenin en iyisi ile mutlu olun hep daha iyisini istemeyin elinizdeki sizi mutlu etsin elinizdekileri biriktirin biriktikten sonra daha iyisini elde edin.
            Başkalarının ne dediğini umursamayın eşofman giymek sizi rahat hissettiriyorsa giyin ve dışarı öyle çıkın nasıl rahatsanız öyle mutlusunuzdur sonuçta süslenip püslenseniz de yürürken gelip biri sizin kucağınıza atlamayacak. Bir kalabalığın ortasında takılıp düştüğünüzde günlerce acaba biri gördü mü? Bana salak dediler mi diye düşünmenin ne anla mı var? Sizin düştüğünüzü görenlerin hangi biri ile bir daha karşılaşacaksınız ki? Düştünüz mü?  Kendinize gülün ne salağım ya deyip kalkın ayağa başkalarının demesine de aldırış etmeyin ve devam edin olup bitti artık kafaya takmanın bir anlamı yok öyle değil mi?
            Sizi mutlu edebilen insanları sevin ve saatlerce konuşun. Dertlerinizi ona anlatın, dertlerinize çözüm bulun onun dertleriyle uğraşın çözüm üretmeye çalışın. Sevdiğiniz birinin sorunlarını çözmek sizi mutlu edecektir.
            Kısacası mutlu olmaya çalışın mutlu olmak zordur kolay olansa üzgün kalmaktır. Zoru başarın zoru başarmakta sizi mutlu edecektir mutluluk bir maddede ya da uzakta değildir içinizdedir birde s*ktir et kelimesinin içinde gizlidir.
            Daha sayfalarca yazabilirim aslında ama bu kadar yazmak beni yeterince mutlu etti. Mutlu olma sırası sizde elbet bu yazdıklarım benim tecrübelerimle alakalı bir şey herkes için geçerli değil ama yine de söylediklerimin faydası olacağından eminim.
            Son olarak kitaptan bir parçasından örnek vermek istiyorum:
Tam şu anda, S*ktir Et diyen insanlar vardır, bunlar:

§  Nihayet beğendiği kıza ya da erkeğe gidip ona ne hissettiğini açıklayan
§  Bıktıkları işten dünyayı gezmek için ayrılan
§  Bir aile üyesine ya da arkadaşına ne düşündüğünü açıkça söyleyen
§  Kariyeri boyunca ilk defa işten izin alan
§  Karısının gardırobuna bir göz atıp sevimli iç çamaşırlarını deneyen
§  Kütüphanelerde sesli konuşan
§  Çikolatalı pastanın hepsini yiyen
§  Diğer sürücüye hareket çekip gaza basan
§  Çimlerin üzerine uzanıp saatlerce yıldızları seyreden insanlardır.

Yazar: Macro



Mahkum Celladına Aşık

Celladına aşık olmuşsa bir millet,
İster ezan ister çan dinlet.
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet,
Müstehaktır ona her türlü zillet.

Ömer Hayyyam
            Her zamanki gibi sabah erkenden uyanıp iki lokma yemek yemeye fırsat bulamadan yola koyuldu.  Nasır tutmuş yara bere içindeki elleri  bir gün daha kazmayı kavrayabildiği için dua etti  ve işinin başına koyuldu. Saatlerce kazdı siyahı elleri titreyene, kanayana kadar kazdı taki gün bitene kadar. Bir gün daha bitti onun için çile ızdırap içinde bir gün daha. Madenden çıktı kapkara olmuş elleriyle terini sildikten sonra gökyüzüne baktı kapkara zifiri karanlık ışıksız gökyüzüne. Bir tutam bile ışık kalmamıştı artık onun için gökyüzünde ne fark ederdi ki zaten hangi birimiz için kalmıştı bir ışık gökyüzünde.
            Hangimizin hayatı farklı belki bir madende çalışmıyoruz ama her gün siyahı karanlığı kendi ellerimizle kazmıyor muyuz -bir maden işçisi misali üç kuruş paraya çalışıyordu bütün gün siyahı kazıyordu-  3 paket makarna için ellerimizle siyah bir gelecek inşa etmiyor muyuz kendimize? Alışmadık mı itilip kakılmaya, susturulmaya, alay edilmeye alışmadık mı birilerinin bizi dürtmesine koyunmuşuz gibi bizi gütmesine. Daha ne kadar devam edecek bu durum, uyanma  vaktimiz gelmedi mi artık neyi bekliyoruz maden işçisi misali kafamızın üzerine çökmesinimi bekliyoruz  bu ülkenin enkazın altında kalıp can çekişmeyi mi bekliyoruz?
            Ben çoktan uyandım ama sizinde uyanma vaktinizin geldiğini düşünüyorum artık yeter! Kafanız kesiliyor ama en azından balta keskindi acımadan ölüyoruz deyip daha çok seviyorsunuz celladınızı. Çok mu zor algılamak gözünüzü açıp etrafınıza bakmak ısrarla ölüme gitmek ne kadar mantıklı. Elbet bir gün anlayacaksınız fakat o gün geldiğin de kendinizi kazdığınız siyahın içinde çırpınırken bulacaksınız. Ne kadar çabalasanız da o kazdığınız derin karanlık bir karabasan misali etrafınızı saracak ve artık sizi rahat bırakmayacak. Uyanın dostlarım hala bir umut var sizde istemez misiniz gökyüzünde parlayan yıldızları görmeyi sizde istemez misiniz birbirine gülümseyen huzur içinde yaşayan insanları gözlerinin içi parlayan gençliği görmek istemez misiniz?
            İstemezsiniz tabi ki öyle değil mi? Çünkü mutlu gelecek karanlıkta değil mi? Hepimiz ölünce cellad hedefine ulaşınca huzura kavuşacaksınız öyle değil mi? Değil! En azından benim için değil! Her gün ölmekten vazgeçin artık ve ya beraber güzel bir gelecek kuralım yada siz her gün ölürken bizi de paçamızdan çekiştirip sizinle gelmeye zorlamayın. Anlayın artık hepimiz için aydınlık bir gelecek istemek kötü bir şey değil. Bunları yazdığım ve düşündüğüm için sizleri uyardığım için soysuz bir adam olarak anılmayayım artık barış içinde yaşayalım sadece.
            Hasta bu millet ya hasta cidden hasta zoru başaran bir millet derler türkler için haklı adamlar. O kadar zor ki bir insanın bilerek karanlıkta savrulması önündeki bütün delilleri gerçekleri yok sayıp kenara itmesi hatta ve hatta kendini bir  yalana bile bile sürükeyip ikna etmesi okadar zorki ayakta alkışlıyorum ve tebrik ediyorum bu milleti zoru başardık(!)
Hastayız derkende şaka yapmıyorum yani bakınız Stockholm sendromu yani rehinenin rehin alana, kurbanın avcıya, mahkumun celladına âşık olma haline denir. Rehinenin bizi kurtarmayın diye haykırması bağırmasıdır. Ve malesef bu hastalık bütün ülkeyi kasıp kavuruyor sadece en aklı başında olanlar kurtulabiliyor kurtulamayanlar ise ilginç bir şekilde koyuna evriliyor.
Özür dilerim bunları yazdığım için çünkü biliyorum kızacaksınız celladınızın bunları görüp üzülmesini istemeyeceksiniz ama maalesef yazmak zorundayım.


Not: Teşbihte hata olmaz maden işçilerine ve emekçilerine saygım sonsuzdur bir kusur ettiysem affola saygılarımla…

Yazar:Macro
Karanlık hep kötümüdür? Ya                    yanlışsak?                                         
Aydınlık hep iyidir her zaman iyidir öyle değil mi? Karanlıkla baş başa kaldığımız bir anda en ufak bir ışık demeti görsek  hemen koşarız ışığın bizi nereye sürükleyeceğini bilmesekte. Ya o ışık aydınlık değilse size göre karanlık olan  daha aydınlıksa diye hiç düşündünüz mü? Yıllardır aydınlıkta diken üstünde oturuyor olsaydınız karanlık daha mı iyi acaba diye düşünmez miydiniz?            
Işık bir kaynağa ihtiyaç duyar ve bu kaynağın bir mum olduğunu var sayalım. Sizi aydınlattığını düşündüğünüz  mumun etrafında dönüp duruyorsunuz fakat şunu unutmayın ki mum dibine ışık vermez.
            Mumun etrafında dönmeyi bırakın ve uzaklaşın artık karanlık saydığınız fikirlere doğru yönelin siz yönelin yanınızdakileri de sizle beraber götürün kaybolun karanlıkta elbet belli bir süre ilerledikten sonra asıl aydınlık sizi kendi ışığına boğacak ve bir daha asla o mumun etrafında dönmeye ihtiyaç duymayacaksınız. Etrafında yıllardır dödüğünüz  mum yerine artık  size zihninizde oluşan meşale eşlik edicek nereye giderseniz gidin hep sizinle kalıcak asıl aydınlıkla sizi buluşturacak.
            Şimdi elinize bir kitap alın ve okumaya başlayın. Işığınız diğer insanlara rehber olsun ve ölümsüzlüğü yaşayın. Unutmayın beden çürüyüp gider ama bıraktığınız parlak bir kıvılcım parçası daima diğerlerine yol gösterir ve sizden bu dünyaya miras kalır.
Yazar: Macro

KİM GERÇEK MÜSLÜMAN?
Bizde Müslümanların en çok kullandığı tabirdir ''Bu gerçek Müslümanlık değil.'' Peki gerçek Müslümanlık nedir ve gerçek Müslüman kimlerdir. Şimdi Kur'an-ı eleştirel noktadan ele almadan Hadis ve Kur'an'a göre iyi noktaları değerlendirelim. 
* İlk emir ''İkra'' yani ''Oku'' olan bir kitabın okuyucu kitlesi hem düşük hem de okuduğunu anlamayanlardan oluşmaktadır. Bu aşamada dikkat çekilecek nokta ise Kitabı eleştirenler ve karşıt argümanlar sunanlar hep Ateistlerden oluşmaktadır. İşin en ironik yanı okuyanlar, okumayanlara bir şeyler gösterme çabası içerisindedir. Anlaşılır yada anlaşılmaz bu ayrı bir durum ama kitabı kendi dilinde okuyanlar eğer bir eleştiri getiriyor ve bunu mantıklı dayanaklara dayandırıyor ise burada durup düşünmek gerekmektedir. Madem kutsal kitap gelmiş o zaman kutsal kitabı anlayarak okuyanlara Müslüman denir diye düşününce ben bu durumdan gerçek müslümanlığa ilk adımı Ateistlerin attığını görmekteyim.
* ''Yaratandan ötürü saygı duyarım yaratılana'' sözü İslam dilinden bir türlü düşmez ama nedense İslam coğrafyasının tamamında yaratıldığına inanılan her türlü canlıya, cansıza fazlası ile zarar verilmektedir. Oysa Ateist denilince bir de bilinçlisi olup, vicdan ile yoğuruldu mu. Bütün canlılara sevgi besler, ırk yada din ayrımı yapmaz. Evet ırkını yada dinini kabullenmez ama sana o düşüncelerden gelen zararları ortaya koyar ki seni bile senden daha çok düşündüğü anlamına gelir.
* ''Lekum dinikum veliyedin.'' yani ''Senin Dinin sana benim Dinim bana.'' sözünü de İslam coğrafyasında fazlalıkla duyarız ama buna rağmen birilerinin adım attığı yere adım atılmaz, bilmem nenin dölü, gavur tohumu, gibi söylemlerde düşmez dillerden. Lakin Ateist bütün dinleri derinlemesine araştırma yarışına girer ve hangisi nereye işaret ediyor bulmaya çalışır. İnanmak için yapmaz bunu sadece mantıklı mı mantıksız mı? Araştırma çabasına girmektedir.
* ''Kul hakkı yemeyin.'' Sözü de meşhurdur İslam coğrafyalarında ama bu söylemin olduğu her yerde çöpten ekmeğini bulanların yanı sıra, bu gün hangi altın varaklı bardaktan çay içsem diye düşünen saraylıların da olması sözlerin sadece havada kaldığının en belirgin özelliklerindendir. Oysa Ateistler, bu yapının bozukluğuna işaret ederler ki, insanlar ezenlere kul köle olmasınlar diye. Çünkü bilirler ki en iyi sömürü aracıdır korku imparatorluğu ve yönetenler bilir ki din ile korkutmayacakları cehalet unsuru yoktur. Bu nedenle cemaatlerin, tarikatların, İslam kanaat önderlerinin saçma sapan düşünceler ile insanları soymasının önüne geçme çabasındadır Ateistler.
* Bilim Çin'de de olsa gidin alın deniliyor hadislerde. Oysa bırakalım bilimi, ilim irfan üzerine hatta okuma üzerine bile ilerleyememiştir İslam toplumu. Çünkü cahil kalması istenmektedir. Halbuki Ateist diye aşağıladıklarına baktığınız zaman en azından kitap okumasını seven ve düşüncelerini savuna bilen bir topluluğu oluşturmaktadırlar.
Değerli dostlarım burada amacım Ateistler ile Müslümanları karşılaştırmak değildir. Amaç sadece inanılanlar ile yapılanlar arasındaki tezat duruma dikkat çekmekti. Unutmayın bir yanımız kışta diğer yanımız kıştan habersiz. Bir yanımızda katliamlar olmakta hem de en değersiz varlıklar uğrunda, siyasal oyunlardan dolayı. Halklarımızı bölüyorlar, insanlığımızı yok ediyorlar, bilincimiz ile dalga geçiyorlar, varlıklarımızı talan ediyorlar ve bunları inançlar üzerinden sağlıyorlar. Bizler de bilinçlenmediğimiz sürece sadece tatlı diller ile ortada dolanır iken cellatlar gibi kelleler alacağız ve bunu da Allah adına yapmaya devam edeceğiz. Kendimizi kandırmayalım ve biraz çevremize bakalım. Madem inançlarda yalana yüz dönme deniliyor o zaman yalanlara destek olmayalım ve yanlış bizden ise biz yanlıştan olmayalım. 
Hepinizi en derin duygularımla selamlıyorum. Saygılarımla...
Yazar: Mitra
Ülkemizde neden bilim insanı yetişmiyor? Ne yapmalıyız?
     
Neden küçükken başıboş ve bir okadar da eğitimsiz kalan bir çoçuk bilim adamı olmayı tercih etsin ki? Tam bir kaos ortamında yetişen bireylerin nasıl birer bilim adamı olmasını bekleyebiliriz? Peki bu çoçuklar nasıl bir ortamda yetişiyor ? Bu durumu nasıl nereden düzeltmeye başlayabiliriz? Yazdığım bu yazıda bu konuyla ilgili fikrimi yüzeysel olarak paylaşmak istedim. Umarım beğenirsiniz.

Öncelikle bir birey ülkemizde nasıl yetişmekte?
Elbette bu söylediklerim bütün Türkiye'de ki çoçuklar için geçerli olmasa büyük çoğunluğu için bu geçerli olduğunu bilmenizi isterim. Bu ülkede öncelikle çoçuklar bir kuran kursuna gönderilir. E iyi bunun neresi kötü ki diyebilirsiniz ama şu varki din doğmatiktir ayakta durmak için sorgulamayan koşulsuz inanan insanlara ihtiyaç duyar  kuran kursuda farkına varmadan çoçuklara küçük yaşta büyük oranda doğmatizm aşılar.

+Hocam Allah tek başına nasıl var oldu yaratıcıya ihtiyacı yokmu?   
- Sus çocuğum tövbe de bizim aklımız bunlara yetmez yetmez! Namazını kıl ibadet et.
   
Bu durum çocukları inanılmaz bir şekilde sorgusuz inanmaya iticektir ve bu hayatları boyunca devam edicektir. Yanılıyor muyum?  Hadi bunu geçtim bu kursa zorla gönderilmedi çoçuk diyelim bu durumda başka bir durumu ele almamız gerekir.

Hangi aile çocuğuna doğru düzgün bir aile eğitimi vermek için araştırma yapıyor yada kim çoçuklarına yap-boz yada puzzle alıyorki bunun yerine varsa yoksa bebekler, oyuncak silahlar, bilgisayar oyunları, oyun konsolları alınıyor.Bu oyuncaklarla çocuk bunlarla zaman geçirmek varken neden aklına ilginç sorular getirip düşünsün ki?

         Bu çoçuk ilk okula başladı ve ilk olarak öğretmeni torpille işinin başına geçmiş ders konusunda hiçbir fikri olmayan bir insan ve konu anlatıyor yanlış bilgiler veriyor, doğmatik bir çoçuk  hocanın bütün saçmalıklarına koşulsuz bir şekilde inanıcaktır ve burada her şey son bulmuş olucaktır.Ama inanmadığını farz edelim hala bir ışık olduğunu var sayalım  ve çocuğa hocanın bilgilerinin yanlış olduğunu söyletelim.

+Hocam siz yanlış biliyorsunuz bu böyle değil.
-Kes sesini sen benden iyimi bileceksin bu ne ukalalık ben senin yaşın kadar kitap okudum.

İkinci kez çoçuk sorgulamamaya itildi ve son ışığımızda öğretmeni tarafından södürüldü. Buna benzer daha bir çok olay yaşayan bir çocuk sizce hayatının geri kalanında sorgularmı?

Birde fen-edebiyat mezunlarına bakalım.Yarısı formasyon almaya çalışıyor diğer yarısı ise garson kasiyer olmak için iş arıyor. Bu kadar kimya fizik bilen insan varken devlet bunları desteklemiyor üstelik işsiz bırakıyor. Halbuki 10 bin tane din adamı yetiştirip kurs açıcağına 10 bin tane fizikçi kimyacıyı yetiştirip çocuklara yönelik  kimya fizik  kursu açabilir. 5 yaşında kurslara gitmeye başlayan çocuklar  –okuma yazma bilmesine gerek yok çocuğun çok basit bir ilginç deney bile dikkatini çeker sevmesini sağlar- kısa süre içinde deneyler yapıp eğlenerek  geleceğin potansiyel bilim adamlarına dönüşebilirler.

Basit yapılabilecek bir öneri fakat hiçbir zaman olmayacak çünkü bazıları aptal küçük insanlar istiyor.
Yazan: MACRO